Top
Ünal Bolat

Ünal Bolat

unal.bolat@tg.com.tr

02/02/2023

Ağaç yaş iken eğilirmiş...

“Susturmak için önümüzde kalan bisküvi ve lokumları da Türkan’a verirdik ki ağlamasın...”

 

“İstanbul’a dünür gitme” hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum...

Ben çok şanslı bir çocuktum. Çünkü bizim evde radyo vardı. O da uzun dalga Erzurum radyo yayınını çekiyordu. Yurttan Sesler, Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarınları dinliyorduk ve tabii ki kitap okuyorduk…

Yiyecek yakacak problemi hiç olmadı. Her şey boldu ambarımızda. Altı aylık unumuz dolu, teneke teneke eritilmiş tereyağı, tulum peynir, çuvallar dolusu bulgur, mercimek, keşkeklik buğday; temel gıda maddeleri dediğimiz her şey vardı. Çerezimiz de buğday kavurga, hedik, bir de Zeynep Hala kişi başına günaşırı her birimize beş adet ceviz, birer avuç çekirdekli kuru üzüm verirdi. Yakacak da iki kılak (yığın) tezek var ki iki kış bile yeterdi. Kola cips çikolata yoktu. En lüksümüz birkaç yumurta Mehmet bakkala götürüp lokum bisküvi almaktı, o da inan ki bal gibi giderdi… 

Bakkaldan aldıklarımı eşit olarak üçe bölerdim. Biri bana, ikisini de kız kardeşlerime verirdim. Fakat en küçüğümüz Türkan henüz beş yaşındaydı. Ona verdiğim payı çabuk yer bitirirdi, biz daha bitirmemiş olurduk. Türkan tepinerek ‘ben annemi özledim, onu istiyorum’ diye ağlamaya başlardı. Önümüzde kalan bisküvi ve lokumları da Türkan’a verirdik ağlamasın diye. Türkan onları yiyince susardı...

Bazen teyzemin çocukları Emine, Mehmet, Mikail ve kardeşlerimi tandır ocağının başına toplar onları eğlendirirdim. Bizim yöremizde sıkavel denilen büyük çalı süpürgesini elime alır onu bağlama gibi tutardım. Sümmani’den, Reyhanî’den, Murat Çobanoğlu’ndan radyodan öğrendiğim türküleri söylerdim. Bazen imam olup onlara cemaatle namaz kıldırırdım. Namazda gülen olurdu, konuşan olurdu ama yine de kılardık, çocukluk hâli işte... Bu çocuklar o günden bugüne kadar hiçbiri namazını bırakmadı...

Bu iki ayda kardeşlerimle birlikte, ‘annem babam İstanbul’dan gelirken bizlere neler getirecek bir bilseniz’ diye hayaller kurardık. İstanbul şekeri, çikolata ve İstanbulluların giydiği kumaş ipek elbiseler getirecek, biz bu elbiseleri giydik mi herkes bize imrenecek diye düşünürdük. Çünkü o giysiler henüz bizim bu memleketlerde yoktu. ‘Belki de bizlere iskarpin getirir bu kara lastiklerden kurtuluruz’ diye pembe hayaller kurardık. Zeynep Hala da bizleri gülümseyerek dinlerdi. Üzerimde o kadar çok emeği var ki anlatamam...  

     Orhan Yavuz Ejder-Akhisar Manisa

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp