Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

26/01/2020

İçinde bulunduğu hâl onu tenhalara çekiyordu...

 
Akşemseddin, okumayı, araştırmayı ve öğrendikleri üzerinde tefekkür etmeyi pek sevedi...
 
 
            KÖSE
Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin şanı, şöhreti bütün Anadolu’ya yayılmıştı. Her taraftan ona talebe olmak, mânevî derecelerde yükselmek için insanlar fevç fevç Ankara’nın yolunu tutuyordu. Bunlardan biri de “Köse” lakaplı Akşemseddin hazretleriydi.
“Puhte hâlin hiç fehm itsin mi hâm?
İhtisar üzre gerek söz vesselâm.”
(Ham olan, olgun olanın hâlini nasıl bilir?
Bunun için sözü kısa kesmelidir, vesselâm.)
            ***
Okumayı, araştırmayı ve öğrendikleri üzerinde tefekkür etmeyi pek seven Akşemseddin, bir gün, yine aynı niyet ve hislerle kütüphaneye gitmişti. Okunacak bir şey bulma ümidiyle rafları karıştırırken kitapların arasında zaferanla yazılı bir kâğıt buldu, alıp okudu:
“Kötülük yaptın mı kork, çünkü o bir tohumdur, Cenâb-ı Allah bir gün yeşertir, karşına çıkartır. Öyle güzel tohumlar serp ki; önüne çıkınca ürkmeyesin, kaçacak, saklanacak delik aramayasın! Tevazunun sembolü şu tertemiz toprağa; sevgiden, aşktan başka bir tohum ekmemelisin! Ektiğini sana fazlasıyla iade edecek verimli, mümbit tarlaya tohumların en hasını, en sağlamını, en kıymetlisini ve en güzelini serpmelisin ki o da sana aynı güzellikte ürün versin! İnsana yakışan da budur!
Ecdat demiş ki: ‘Ne ekersen onu biçersin…’ ‘Ne doğrarsan çanağına o da gelir kaşığına...’ ‘Rüzgâr eken fırtına biçer...’
Tabağına nohut çorbası dolduranın, armut ezmesi yiyememesi gibi tarlasına diken ekenin de pamuk beklemesi olacak şey değildir! Lütfen haddimizi, hâlimizi bilelim! Kemter kul, kabir yolcusu el Hac-ı Bayram…”
“Kim bu mübarek zat? Ne kadar da kalpten yazmış! Belli ki derdi var, ahiret derdi… Onu bulmalıyım, bunları bir de ondan işitmeli, azgın, bî-edeb nefsimin yüzüne karşı tükürmeliyim!”  deyip kâğıdı öptü başına koydu…
Akşemseddin; zaten bir mürşid-i kâmil peşindeydi, peşindeydi ama bir türlü bulamıyordu. Aradığını burada bulma ümidiyle hep onu düşünmeye, onu sorup öğrenmeye çalışacaktı bundan sonra. Bu iş öyle kolay olacağa benzemiyordu. Lâkin “âb-ı hayât zulümâtta (karanlıklarda) bulunur” sözünü de pek âlâ biliyordu.
İçinde bulunduğu hâl onu tenhalara çekiyordu. Belki de yanlış anlaşılmaktan korkuyordu.
          ***
Bütün çiçeklerin hepsi de aynı değil,
Lâle, nergis, sümbül başka, güller bambaşka.
Kula kul olma, yalnız Rabbin için eğil!
Ömür kısa, dünya başka, ahret bambaşka…
Akşemseddin hazretlerine göre: İnsanın ebediyet yolunda en mühim hedefi, maksadı gayesi; bu âlemde mevcudiyetini ve kendi varlığını hesaba çekmek, kendisini tanımaya çalışmak olmalıydı. Ancak bu şekilde ihtiyaçlar, teferruatıyla bilinebilirdi. O hâlde, “ben kimim ve niçin buradayım?” gibi sualleri insan kendine sık sık sormalı, cevabını da hazırlamalıydı. Mevlânâ hazretlerinin bu mevzuyla alâkalı:
“Senin canın içinde bir can var, o canı ara, beden dağının içinde cevher var, o mücevherin madenini ara… A yürüyüp giden iki ayaklı mahluk, ey âdemoğlu, gücün, kuvvetin yeterse ara, ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara!” DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp