Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

22/05/2019

“Onların karşıma çıkması bir bakıma da iyi oldu!.."

Adamın; Erkara ve Üryan Beyler’in hareketinden sinirleri bozuluyordu her nedense.
 
"Emir Sultan; herkesin evinin davetsiz başmisafiridir. Umulmadık zamanda kapıları çalabilir dertlere deva, hastalara şifa dağıtır, kırık gönülleri tamir eder her şeyden evvel. Manevi bir harçtır tek başına. İşte bu birlik ve beraberlik, adâletle idare edilme işimi biraz zorlaştırsa da bazen de kolaylaştırıyordu. Çünkü kim olursa olsun insanlar hakkında peşin hükümlü olmuyor, şüphe etmiyorlar. Bu da derin hesapları olanların rahat gizlenmesine yetiyor. Bakalım daha neler olacak? Bekle gör!” diye düşünen Çakır Vezir, elde ettiği birkaç çapulcuyla zindandaki Hurufî’ye;
“Her şey yolunda!” haberini göndermeyi başarmış, oradan da; “dediklerimi unutma…” hatırlatmasını almıştı en gizli olabilecek şekliyle.
Yalnız Erkara ve Üryan Beyler’in hareketinden sinirleri bozuluyordu her nedense. Kafası dolu son derece heyecanla kendine ayrılmış konağın bahçesine girdi. Sokağın derinliklerinden gelen seslere kulak kabarttı. Gizlenerek bir köşeden koşuşturmayı seyrederken ağzına dolan bıyıklarını ısırdı elinde olmadan. Gördüklerine inanamıyordu.
“Erkara Bey yine azıtmış, çocukların birini bırakıp, diğerini ele alıyor, zavallıları kovalıyor, tuttuğuna bir şeyler soruyor, cevap vermeyenleri ise azarlayıp dövüyor… Yoksa benim hakkımda bir şeyler mi öğrenmek istiyor? Bu Osmanlı ortalığı altüst edecek. Bizi hiçbir zaman rahat bırakmayacak galiba!” sözleriyle endişelerini açığa vuruyor, hayıflanıyordu.
Tek şanssızlığı işte... Eğer bu adamlar olmasaydı daha rahat hareket edecek, maksadına kolay ulaşacaktı. Hedeflerinin önünde en büyük engel ve korkulu rüyasıydılar.
“Onların karşıma çıkması bir bakıma da iyi oldu. Hem de pek hoş… Yoksa kendimi miskinlikten, tembellikten kurtaramayacak, tedbirler de alamayacaktım… Üzüntüsüzlükten çok yiyip semirecek, iyice şişmanlayacaktım yoksa…”
Böyle gelgitler arasındayken aklına bir hinlik daha geldi. Kafasında şimşekler çaktı. Gülümsedi. İlk günlerde eline tutuşturulan kırışık, buruşuk mektup üzerindeki titrek yazılar bütün açıklığıyla gözünün önündeydi hâlâ.
“Onlar beni bırakmazsa ben de yakalarına yapışırım bir kene gibi iyice. Evvelki yaptıkları bütün pislikleri belgeleri ve şahitleriyle padişaha kadar çıkarır, rezil rüsva ederim. Biri memleketini satan hain, diğeri de adi hırsız, yol kesici eşkıya… Evet! Evet, bundan daha büyük suç mu olurmuş? Hadi Çakır Vezir, göster maharetini ve dahi sanatını!..”
Sinsice gülerek, yavaşça kapıyı açtı. Gök gözleri fıldır fıldır dönüyordu hâlâ.
              ***
Sabah namazını Süleyman Çelebi’nin arkasında kıldıktan sonra biraz dolaşmak isteyen iki dost Erkara ve Üryan Beyler, yürüyerek Bursa’yı tepeden görebilecekleri bir yere kadar gelmişlerdi. Dertleri de işleri de çoktu lâkin bir çözüm yolu da bulamıyorlardı.
“Bu bahsettiğin adam da kim?” diye sorduktan sonra Erkara Bey, uzayan bıyıklarının ucunu iki eliyle bükerek kıvırdı durdu... DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp