Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

19/12/2018

Her ihtimal düşünülmüş, tedbirleri de alınmıştı...

Tedbirlerini tam almışlardı. Vaiz, diyeceğini dedikten sonra insanları atlatmak kolaydı.
 
FİTNE
 
Bursa Ulucami, bu cuma için daha bir itinayla yıkanmış, temizlenmiş, güzel Kâbe esansları serpiştirilmişti. Tıklım tıklım dolu olmasına rağmen hâlâ mis gibi kokuyordu. Vitrayları yalayarak içeri sızan öğlen güneşi, papatya tarlasını andıran müminlerin yüzlerinde ve elbiselerinde ahenkli renk cümbüşü oluşturuyor, bu ulu mabede ayrı bir hava veriyordu. Kıble duvarındaki kufi hatlar, en arka saftakilerin bile rahat okuyabilecekleri büyüklükteydi. Hava sıcak olduğu hâlde konuşmaların daha iyi anlaşılması için pencereler kapatılmıştı.
Vaiz efendi, mihrabın sağ karşısındaki fil ayaklara monte edilmiş, işlemeli ceviz ağacı kürsünün üzerinde kaz tüyü mindere oturmuştu. Sırtında mor, kaba çizgili cübbe, başında beyaz üç dolamalı sarık vardı. Saçı, sakalı bembeyaz, havanın sıcaklığından mı, yoksa insan kalabalığından mı ne yüzü hafifçe kızarmış gibiydi. Bir şey anlatırken vücut dilini mükemmel kullanıyor. Kelime ve cümle eksiklerini jest ve mimikleriyle tamamlıyordu. Kolunu kaldırdıkça geniş cübbe ağzı hâlâ kürsünün içinden tam çıkamıyordu. Her hâliyle oradakileri âdeta büyülüyor, olduğundan fazla heybetli görünüyordu.
Kripto, düşündü. Bir kere tedbirlerini tam almışlardı. Vaiz, diyeceğini dedikten sonra insanları atlatmak kolaydı. Onlar toparlanana kadar, çoktan kaçmış olacaklardı. Yeter ki bir aksilik olmadan, kimsecikler uyanmadan sözlerini tamamlayabilseydi. Gerekirse birkaç kelle bile koparılabilirdi. Bu utanç da Osmanlıya yeterdi. Bu iş için bütün güvendiklerini vazifelendirmişti. Kimi saygı gösterip el, etek öpecek, bazıları önceden hazırlanmış sualler soracak, kimi hediyeler getirecek, bazıları da bir aksilik olursa emniyeti sağlayacaktı. Her ihtimal düşünülmüş, tedbirleri de alınmıştı.
Erkara Bey, yanından hiç ayrılmıyordu. Hurufi, vaazını yaparken heyecanlanan Erkara, ön ve arka saftakilerin de rahat duyabileceği seslilikte; “Ne ses, ne hitabet aman ya Rabbi! Sanki billur… Karlı tepelerdeki buz gibi gözelerden taşarak, güneş girmeyen ormanların derinliğinde çağıldayan bir ırmak kadar saf ve berrak… Sanki içinin temizliği bu kelimelerle oluk oluk dışına akıyor” deyip, pürdikkat dinlemeye başladı.
Birçok kelime, cümle ve deyimleri anlayamıyordu Erkara. “Bana bakıp tekrarlamasına bakılırsa sevgi ve bağlılık ifade eden bir açıklaması olmalı. Yahut ta bunlara yakın bir şeylerdir herhâlde. “Kızıl Köşk’te de aynı şeyler olmuş anlayamamıştı bir türlü. Sonra Seyyid Vaiz İbrahim Efendi’ye, yani diğer asıl adı “Kripto”ya sormak istemiş, her defasında da; “Cehaletim ortaya çıkar” endişesiyle yutkunmuş, soramamıştı. Bu heyecan verici sohbetlerin hepsinde de manasını bildiklerinden hareketle kendine has anlam çıkarmakla yetinmeyi tercih etmişti. DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp