Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

04/10/2022

Lütfü Hocanın düzgün kıraati dikkatlerini çekmişti...

 
 
Türk hacı kafilesine yakın bir kafile de kendi aralarında Beytullah’a bakarak sohbet ediyorlardı...
 
Tavaf ve Say’dan sonra Beytullah’ı görecek bir yerde oturdular. Lütfü Hoca kendi arkadaşlarının duyacağı kadar yanık İstanbul kıraatiyle Kur’ân-ı kerîm okurken yine gözler önce buğulandı sonra sağanağa döndü. İnsanlarda bu kadar yaş nereden geliyordu? Rabbim neylerse güzel eyliyordu âmennâ ve saddaknâ… Türk hacı kafilesine yakın bir kafile de yanı başlarında kendi aralarında Beytullah’a bakarak sohbet ediyorlardı. Lütfü Hocanın düzgün kıraati dikkatlerini çekmiş olmalı ki onlar da sustu dinlemeye başladılar. İçlerinde biri vardı, gözlerinden akan yaş sel gibi kesintisizdi. “Sadakallahül azim…” denilince o kafilenin başındaki adam ani bir hareketle kalkıp Lütfü Hocanın yanına geldi.
- Maşallah Hacı! Hıfz-ıl Kur’ân?
- Neam!
- Kıraat-ıl İstanbul?
- Neam!
- Ene Hafız Abdüssamed!
- Abdüssamed mi? Mısır! HAFIZ-ÜL KURRA! Kıraat-ıl hüsna!
 
Kur'ân'ı göz nurûyla çoğaltsın hattatlar!
Müezzinler okusun minarelerden ezânlar!
 
Gönüllerden taşsın yine aşk ile îmânlar!
Hâfız Lütfüler etsin tilâvet-i Kur’ânlar!
 
Lütfü Hoca bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
- Ne diyeyim? “Hafız Abdüssamed” ismini duyunca ben de hemen ayağa kalktım, hasret ve muhabbetle eline yapıştım öptüm. Çok mahcup oldu. Zaten ağlıyordu. Bu sefer çocuklar gibi sesli ağlamaya başladı. Demek, kalplerimiz öyle hassaslaşmıştı ki ben, yanımdakiler ve etrafımızda olan her kim varsa hepimiz ağladık. Tek sermayemiz gözyaşı dökmekti, onu da bolca yapıyorduk elhamdülillah. Bir kısa aşr-ı şerif de biz istirham edince kırmadı. E’ûzü Besmele çekti. Aman Allahım bu ne güzellikti? Kalplerimiz yerinden sökülecek gibi oluyordu. Teypten, radyodan çok duymuştuk ama bu kadar yakınken, yanı başımızda canlı canlı dinlemek daha bir başkaydı. “Ben rüya mı görüyorum yâ Rabbel’âlemîn…” diyor, kavuştuğumuz nimetlere hamd ediyordum ağlayarak.
Umumiyetle acıdan, ızdıraptan dolayı ağlanırken, burada iş başkaydı; ilâhî aşktan, saf muhabbettendi. Arasındaki farkı; hissedebilenler anlayabilirdi ancak. Çünkü bu büyük fark; derin uçurumlar, zirvesi görünmez dağlar kadardı...
Hac günümüzün birincisine böyle inanılması zor bir hadiseyi yaşamakla başlamış, gece geç saatlere kadar, dur durak bilmeden, Beytullah’tan çıkamamıştık. Yakınımdaki ihtiyarlara da bir hâl olmuştu. Ayak bağı olacaklarını, işlerimizi zorlaştıracağını düşündüğüm bu nasipli din kardeşlerim, komşularım, can dadaşlarım gençleşmiş, bana ayak bağı değil, kol kanat olmuşlardı. “Rabbim sen nelere kadirsin? Ey Erhamerrahimin!” diyordum. Oteldeki odama doğru giderken bir de ne göreyim? Bütün Narmanlı hacılar ayakta, lobide beni yanımdakilerle birlikte ihramda görünce şaşırdılar! Nafız Turan gür sesiyle;
- Nerede kaldınız Lütfü Hoca? Kayboldunuz diye ödümüz koptu! Aramadığımız yer kalmadı. Fazla da uzağa gidemiyoruz. Yol yordam bilmiyoruz, lisan hakeza... Sen ise birkaç ihtiyarla sırra kadem bastın! Şükür kavuşturana! DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp