Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

02/02/2023

"O kitapların çoğu yerinde kendimi gördüm..."

İnsanlar için mühim olmayan ama benim için çok mantıklı sebeplere dayanan iç dünyamla yüzleştim.

 

Tanju’nun bütün davranışlarını, bir çeşit şefkat şovu olarak niteliyorsam da alakasından memnun da kalıyordum. Böyle havalarda hissettiğim şeyle, yemek yapan anneciğimin mutfakta tabak çanak tıkırtısını duyduğumda hissettiğim şey aşağı yukarı aynıydı.

Güneşli havalarda insan nasıl kendini sokağa atmak istiyorsa, kasvetli havalarda da o kadar içe dönmek, zamanını sadece kendine harcamak istiyordu. Sanki Rab’bim, tabiata emir vermişti; aciz ve kendini beğenmiş kulları yani biz insanlar, kendi nefisleriyle baş başa kalsın, zihnini hayata dair faydalı şeylere adasın diye fırsat veriyordu.

Böyle bir başına kalınca da insan, damar yolunu kendi eliyle açıp hayatı konsantre biçimde duyup yaşıyor. Şahsen “hep böyle havalarda” en yoğun işleri bitirdim, zorlu imtihanları atlattım, delicesine âşık oldum, keskin virajlar döndüm, kendi yanlışlarımla nasıl mücadele edip muharebe edeceğimi öğrendim.

Sicim gibi bir yağmur her şeyi temizledikten sonra ayaklarımı silmeden dışarı çıkmamayı böyle havalarda öğrendim.

Hastane odasında gecenin sessizliği, içimde âdeta çığlık tesiri yapmıştı. Bir insanın bu kadar his yüklüyken bir o kadar da hissiz olması şaşılacak şeydi. Diğer insanlar için çok mühim olan şeylerin benim için aynı manalara gelmiyor oluşunun suç işlemeyle eş değer olduğunu görmek istemezdim. Yanlışları görme hasletim beni fena yıpratıyordu.

Tanju’nun okumam için seçip getirdiği kitaptaki kahramanın iç sesi, okuyucuyu hissî olarak çok tesiri altına alıyordu. Okurken o kahraman olmak istiyordum. Bir insan kendine yabancı oldu mu her şeye karşı katı oluyordu hepten.

Gece ve gündüzü birbirinden ayırt eden sadece gökyüzünün rengi olsa da hissizliğin üzerimde oluşturduğu karmaşık fikirler; baş ağrısı yapıyor, kahrediyordu beni.

Kitapların çoğu yerinde kendimi gördüm. İnsanlar için mühim olmayan ama benim için çok mantıklı sebeplere dayanan iç dünyamla yüzleştim.

Nobel Edebiyat Mükâfatını almamış olsa da Jale'den en büyük mükâfatı almaya hak kazanmıştı bu kitaplar. Hislerime tercüman olan TGRT-FM'in eski spikerlerinden G. Demir hanımefendiye kucak dolusu selâmlarımı yolluyorum buradan. Hakikaten de hak etmiş, işte kalpten dökülen sımsıcak o ifadeleri…

Eğer sevdiğine inansaydım!

Dünyadaki bütün seslere kulaklarımı tıkardım.

Gözlerimi sana mühürler,

Kalbimdeki dolup taşan sevgiyle nehir olur,

Sadece sana akardım.

 

Eğer sevdiğine inansaydım!

Bana söylediğin her kötü sözü,

Yok sayardım.

Başımdan asla inmeyecek taç yapardım.

Eğer beni sevdiğine inansaydım...

Sadece gözlerine bakarak,

Bir ömrü yaşardım.

 

Bütün dünyadaki kötü kadınlarla savaşırdım.

Ve kazanırdım.

Eğer beni sevseydin...

Ruhumu o kadar derin yaralayıp

Kalbimi kırmaya kıyamazdın.

 

Ama sen...

Beni hep yok saydın.

Diyeceğim o ki;

Beni saç uçlarıma kadar yaraladın...

Sana;

Saç uçlarıma kadar kırgınım.

Artık uyansana!

DEVAMI YARIN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp