Top
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

ekrem.ekinci@tg.com.tr

26/08/2019

AYLARDAN AĞUSTOS GÜNLERDEN CUMA

İmparator Romanos Diogenes, Sultan Alpaslan’ın sulh teklifini, “Kışı Isfahan’da geçirip, atlarımı Hemedan’da sulayacağım” diyerek reddetmişti. Malazgirt Harbi, mağrur imparatorun son seferi oldu.
 
Ağustos ayı tarihte çok fazla askerî hâdisenin cereyan ettiği bir aydır. Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidâbık, Mohaç, Sakarya ve Dumlupınar muharebeleri, Belgrad ve Kıbrıs’ın fethi bu ayda olmuştur. Bunu tabiî görmek lazımdır. Harbin neredeyse imkânsız olduğu kış aylarında hazırlık yapılır; bahar ve yaz başı sevkiyatla geçer. Nihaî netice ağustosa kalır.

Sonuncu Sefer
 
Müslüman Arab İmparatorluğu’nun kuruluşu, Orta Doğu ve Anadolu’nun politik, kültürel ve demografik yapısını değiştirmiştir. Müslümanlar, daha Hazret-i Ömer devrinden itibaren Anadolu’ya akınlar yapıp toprak fethettiler. Bu topraklarda mahallî ihtidalar cereyan etmiş, ayrıca Müslümanlar yerleşmiştir. XI. asra gelindiğinde Anadolu’nun üçte biri Müslümanların elindedir.
Ancak bu devirde İslâm dünyası paramparça bir hâldedir. Bağdad’daki Abbasî halifesi Sünnîleri, Kahire’deki Fâtımî hükümdarı ise Şiîleri temsil etmektedir. Abbasîlerin yerine İslâm İmparatorluğu bayrağını devralan Selçukluların hükümdarı Muhammed Alpaslan, atalarının izini takip ederek Abbasi halifesinin yanında yer aldı. İslâm dünyasındaki bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak için çalıştı. Şu söz ona aittir: “Biz Türkler, temiz Müslümanlarız; bidat nedir bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz eyledi.”
Bunu fark eden Fâtımî hükümdarı, Bizans ile ittifak yaptı. Sultan Alpaslan, Fâtımîler üzerine yürürken, etrafını da emniyet altına almayı ihmal etmedi. Tam bu esnada İmparator kumandasındaki bir Bizans ordusunun üzerlerine doğru geldiği haberi ulaştı.
IV. Romanos Diogenes, tecrübesi, gözüpekliği ve yiğitliği ile İmparatoriçe Evdoksiya'nın dikkatini çekerek evlendiği Kapadokyalı bir soyluydu. Memleketin şark sınırındaki meseleleri çözmek üzere sık sık seferler tertipledi. Böylece ordusuna tecrübe ve disiplin kazandırdı. Ama 1071’deki sefer, sonuncusu oldu.
 
Üç şey küçük görülmez
 
200 bin kişilik Bizans ordusunda, Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abhazlar yanında, henüz Müslüman olmamış Peçenek ve Oğuzlar da ücretli asker olarak yer alıyordu. 40 bin kişilik Selçuklu ordusunda da, Türklerden başka, Selçukluların müttefiki olan Araplar ile Güneydoğu Anadolu’daki Mervânîler gibi Kürt beyliklerinin askerleri bulunuyor; öteden beri Bizans politikasından bizar bulunan Ermeniler de destek veriyordu.
Sivas’taki harb meclisinde kumandanlar ikiye ayrıldı. Bir grup Türklere karşı ihtiyatlı olmayı ve kışkırtıcı hareketlerden sakınmayı tavsiye ederken; diğer grup vakit kaybetmeden İran üzerine yürümeyi teklif etti. Bu ikinci teklife sıcak bakan mağrur imparator, Selçuklu tehlikesini tamamen bertaraf edecek bir strateji tesbit etti. İran içlerine girerek, Selçuklu payihatı Rey’i fethedecek; sonra bütün İslâm topraklarını ele geçirecekti.
Tehlikeyi duyan Sultan Alpaslan Suriye’den doğuya döndü. Sahte habercilerle Rey’e döndüklerini duyurdu. Sonra aniden Diyarbekir üzerinden, düşmanın beklemediği bir anda Malazgirt ovasına indi. Halifenin gönderdiği İbni Mühlebân ile kumandanlarından Sav Tekin’i İmparator’a elçi yolladı.
Üç şeyi küçük görmemeli, derler: Günah, ateş ve düşman... Bundan habersiz İmparator, elçi heyetini hafife alarak tahkir etti. “Sultanınıza söyleyiniz; sulh müzâkerelerini Rey’de yapacağız. Kışı Isfahan’da geçirip, atlarımı Hemedan’da sulayacağım” cevabını verdi.
 
Hükümdarsan affedersin
 
Sultan Alpaslan, muharebeyi cuma günü yapmayı tercih etti. Hisli ve tesirli sözlerle askeri heyecana getirdi. “Ölürsem, üzerime giydiğim bu beyaz elbise kefenim olsun” diyerek taarruz emrini verdi. Cuma namazı ardından başlayan ve hilal taktiği ile devam eden muharebede, Bizans ordusundaki Peçenek ve Oğuzlar ile Ermeniler, beri tarafa geçti. Bu, karşıda manevi çöküntü meydana getirdi. Akşam olmadan Bizans ordusu çözülmüştü.
İmparator esir düşerek Sultan’ın huzuruna getirildi. Aralarında tarih kitaplarına geçmiş meşhur konuşma cereyan etti. “Benim yerimde siz olsaydınız ne yapardınız?” diye sorunca, (Reşidüddin’e göre) İmparator, “Tüccarsan sat, kasapsan öldür, hükümdarsan affet” cevabını vermiş; Sultan da yüklü bir fidye mukabili serbest bırakmıştır. Daha İstanbul’a dönemeden tahttan indirilerek üzerine gönderilen bir orduya yenilmiş; gözlerine mil çekilerek Kınalıada’da ölüme terk olunmuştur.
 
Mısır daha mühim
 
Sultan, toprak talebinde bulunmamış; hatta Ermenistan’ı Bizans’a bırakarak eskiden beri Müslümanların elinde bulunan topraklarla iktifa etmiştir. 100 bin dinar fidye ve 360 bin dinar vergi ile sulh yapmıştır. Zira Fâtımî fitnesinin def’i, onca daha mühimdi.
Ama zaferi takip eden 15 sene içinde Selçuklu kumandanlarının akınları sayesinde Anadolu’nun büyük bir kısmı fethedildi. Buraya peyderpey Türk boyları yerleşti. Artuklu, Mengücek, Danişmend, Saltuklu, Ermenşahlar gibi irili ufaklı beylikler sayesinde Türk hâkimiyeti bâriz hâle geldi. Anadolu Selçukluları, az bir zaman sonra yarımadada birliği kuracaklardır.
 
Ya Miryokefalon?
 
26 Ağustos 1071’de cereyan eden Malazgird Muharebesi, Türklere Anadolu kapılarını açan bir zafer olarak bilinir. Ama Türklere Anadolu’nun tapusunu temin eden 1176 tarihli Miryokefalon (Karamukbeli) Muharebesi’dir. Çivril havalisinde cereyan eden bu muharebe ile, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan, II. Manuel Komnenos kumandasındaki Bizans ordusunu mağlup etmiş; bundan sonra Bizans’ın Anadolu topraklarında bir emeli kalmamıştır.
Osmanlı tarih yazıcılığının bu sebeple pek üzerinde durmadığı Malazgird Zaferi, XX. asrın ilk çeyreğinde elde bir tek Anadolu’nun kalması üzerine biraz da milliyetçilik cereyanı sayesinde daha bir ön plana çıkarılmıştır. Mamafih Türklere Anadolu kapılarını açan, Bizans’ın ezdiği diğer unsurlara da nefes aldıran bu zafer, her ırk ve dinden Anadolu halkı için bir millî gün olarak kutlanabilecek asgari müşterek zemin teşkil eder.


Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp