Top
20/10/2019

Orta Doğu’nun dengelerini değiştiren harekât

20.10.2019
 
Dr.Telman Nusretoğlu
Türk İslam Araştırmaları Merkezi Başkanı
 
 
 
SPOT1
Ankara tedricilik metodolojisiyle diplomasiden sert güce çok akıllı siyaset izleyerek aşama aşama asırlık terör koridoru projesini çökertmiş oldu. Bu, dünya tarihine geçecek bir başarıdır. Artık bundan sonra Rusya dâhil hiçbir güç, teröristleri Türkiye’ye rağmen himaye edemez.
 
SPOT2
Artık ABD, attığı adımlarla “mücadele ettiği” Rusya ve İran’ı güçlendiriyor. Artık en sadık müstemlekesi olan Suudi Arabistan da Moskova’dan medet umar hâle geldi.
 
SPOT3
2013 yılından itibaren Türkiye’ye yönelik sistematik iç ve dış saldırılar korkudan beslenmektedir.
 
 
 
İki büyük hadis âlimi olan Buhari ve Muslim’in külliyatlarında yer alan, Peygamber Efendimizin bizlere şöyle bir hadis-i şerifi var: “Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz.” Yaklaşık iki asırdan fazladır İslam âlemi sistematik olarak aynı delikten ısırılıyor, metot da aynı. Karargâhı, lokomotif gücü devşirilmiş çeşitli enstrümanlarla kuşatarak elini kolunu bağlamak, harekât kabiliyetini daraltmak yoluyla “parçala, dönüştür, hükmet” stratejisi gereği sömürü düzenine devam etmek... Tarih bunun böyle olduğunu defalarca bize gösterdi. Dikkat ederseniz yüz yıl önce Ermeni terör örgütleri üzerinden uygulanmaya çalışılan emperyal proje bu defa da PKK, YPG, PYD gibi maşa örgütlerle gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Dün olduğu gibi bugün Türkiye kadim sosyokültürel kodlarımızın öncü gücüdür ve bu yüzden bölgede hesapları olan global ve bölgesel güçler tarafından hedefe konulmuştur. Fakat yüz yıl önce durum çok farklıydı. Savaşlardan savaşlara, cephelerden cephelere koşup dünyanın en güçlü devletlerine karşı varlık mücadelesi vererek ayakta durmaya çalışan yorgun Osmanlı ordusu, gerçeği ve istiklaline henüz kavuşmamış Türk İslam âlemi vardı. O zor şartlar altında bile büyük devletlerin destekledikleri Ermeni terör örgütleri Anadolu’dan tamamen sökülüp atılmış, Türk milleti istiklaline göz dikenlere büyük bir ders vermişti. Bugün siyasi-askerî-ekonomik olarak her geçen gün bir az daha güçlenen, prangalarından azat olmuş, Balkanlardan Orta Asya’ya medeniyet coğrafyalarındaki soydaş, dindaş ve akraba topluluklarla birlikte dimdik ayakta olan güçlü bir Türkiye hakikati var.
 
OPERASYON KORKUSU
 
“Barış Pınarı Harekâtı’nda bütün İslam âleminin, mazlum milletlerin şerefi, bağımsızlığı ve birliği adına asırlık müstemleke projesi olan terör koridorunu yok etmek amacıyla harekete geçen Türk Ordusu, yalnız Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını yok etmiyor, bütün coğrafyanın iş birlikçi yapılarına da korku salıyor. Türk devletinin gerçekleştirdiği stratejik hamleyle satranç tahtasındaki bütün taşlar yerinden oynamış, Suriye ve bölgenin geleceğinin konuşulacağı masalarda Türkiye kilit konuma yükselmiştir. Bu safha Türkiye’nin bölgedeki yükselen tesirini zayıflatmak peşinde olan PKK-İran ve PKK-Rusya temaslarını da hızlandırmış gözüküyor. Fırat’ın doğusunda, Irak’ın kuzeyinde Kürt kıyafetinde Mehmetçiğin karşısına dikilenlerin, Doğu Akdeniz’de Türk milletinin hakkını gasbetmeye çalışanların aynı global odaklar olduğunu da unutmamak lazım. Bu mücadele o kadar hayati ki Mehmetçiğin başarısı Karabağ, Keşmir, Kıbrıs ve Kırım gibi onlarca problemimizin çözümünde de Türkiye’nin anahtar rolü oynaması anlamına geliyor. Kaos ve müstemleke dayatmalarıyla Orta Doğu’da bulanık suda balık avlamak peşinde olan ABD, Almanya ve Fransa’nın korkusu Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda inşa edeceği barış, adalet ve hoşgörü modelinin tüm bölge için bir cazibe hâline gelmesi, Selçukludan Osmanlıya devam eden o muhteşem insani ve irfani gelenekle ilgili bölge halklarının hafızasının tekrar canlanmasıdır. Bu durum İran’ı da endişelendiriyor. 
2013 yılından itibaren Türkiye’ye yönelik sistematik, komplike karakterli iç ve dış saldırılar aynı korkudan beslenmektedir. Hatırlayacaksınız ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Richard Done, Gezi hadiseleri sırasında nasıl da şevkle büyük “bir imparatorluğun yıkılışını izleyeceksiniz” demişti. Gezi, MİT krizi, 17-25 Aralık, İstanbul ve Ankara’da patlayan bombalar, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü... Türkiye pek çok orta ölçekli devleti paramparça edecek operasyonu gözlerimizin önünde bertaraf etti, tüm mazlum milletler adına emperyalizme karşı içte ve dışta tarihe geçecek direnişi ortaya koydu.
Son 20 yıl içinde Afganistan, Irak, Libya ve Suriye gibi ülkeler istikrarsızlık yuvası hâline getirildi ve onlarla kadim medeniyet şehirlerimiz mahvedildi. Araplara demokrasi baharı getireceğiz aldatmacasıyla Irak’ta, Suriye’de yüz binlerce Müslümanın ölümüne sebep olan Amerika ve şürekası PKK’ya binlerce tır dolusu silah göndererek, akılları sıra Türkiye’yi bölecek terör koridoru inşa ederek eski hayalleri hakikat yapmayı amaçlıyorlardı. Asırlık projelerine Mehmetçik hançer sapladı. Terörden kurtarılmış bölgelerde Kürt’ü, Türkmen’i ve Arap’ıyla insanların Türk bayraklarıyla sokaklarda sevinç gösterileri yapması, tarihten günümüze “Vefalı Türk yine geldi!” gerçeğini, Orta Doğu’nun özlediği Osmanlı barışını ortaya koymak acısından manidar. PKK-YPG’nin esas hamisi olan Amerika’nın Türk Ordusunun kararlılığı karşısında Fırat’ın doğusundan çekilerek hainleri kendileriyle baş başa bırakması bütün iş birlikçi yapıların karşı karşıya kalacağı hüsran dolu sonla alakalı ders ve mesajlar ihtiva ediyor. 
 
GLOBAL İTTİFAK ÇEKİLMEK ZORUNDA KALDI
 
Can havliyle Amerikalı komutanlara koşan PKK-PYD’nin sözde komutanlarından Mazlum Abdi’nin Rus basınına yansıyan “Ya bizi Türk Ordusundan koruyun, ya da izin verin rejim ve Rusya’nın himayesini kabul edelim” sözleri nasıl bir zillet içinde olduklarını gösteriyor. Mehmetçik karşısında çil yavrusu gibi dağılan YPG-PKK’nın kontrol ettiği toprakları “uygun şartlarla” rejim ve Rusya’ya teslim etmeye çabası, İran’ın durumdan vazife çıkararak Menbiç ve etrafındaki paramiliter güçlerini harekete geçirmeye çalışması da kanaatimce beyhudedir. ABD’nin başını çektiği terör örgütü PKK yanlısı global ittifak, sonunda Türk devletinin hamleleri karşısında geri çekilmek, hedeflenen güvenli bölgeyi temizleyerek Türkiye’ye teslim etmek zorunda kaldı.
 
RUSYA MUTABAKATI BOZAMAZ
 
Ankara tedricilik metodolojisiyle diplomasiden sert güce çok akıllı siyaset izleyerek aşama aşama asırlık terör koridoru projesini çökertmiş oldu. Bu, dünya tarihine geçecek bir başarıdır. Artık bundan sonra Rusya dâhil hiçbir güç, teröristleri Türkiye’ye rağmen himaye edemez. Kaldı ki halihâzırdaki jeopolitik konjonktürde Orta Doğu’dan Orta Asya’ya, Türkiye ile iş birliğini sürdürmek Rusya için hayati önemde. Bu yüzden Moskova’nın rejimle birlikte yeni gelişen süreci fırsata dönüştürerek Mehmetçiğin süngüsüyle boşalttırdığı bölgelere hâkim olarak güvenli bölge projesine mâni olacağına veya mutabakatı bozarak İdlib’e harekete geçeceğine ihtimal vermiyorum. Türkiye, sınırları boyunca rejim ve Rusya kontrolünde bir PYD yapılanmasının varlığına ise kesinlikle izin vermez. Suriye’nin geleceğiyle alakalı siyasi mutabakat elde edilene kadar güvenli bölge projesi aktüalitesini koruyacaktır. Unutmayalım ki Ankara’nın merkezî konumu ve oyun kurucu gücüyle Astana Süreci geliştirilmiş, Suriye’de akan kan büyük ölçüde durmuştur. Elbette müttefik Türkiye, Suriye muhalefeti ve halkını meydanda yalnız bırakarak Orta Doğu’da kaos ve paylaşım peşinde olan ABD için istenmeyen bir aktördü. Fakat iki bin yıllık Türk devlet aklı harekete geçmiş, Suriye sahasında oynanan bütün oyunları tersine çevirmiş, nihayet ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in başkanlık ettiği heyet Ankara’da Türkiye’nin tezlerini kabullenmek zorunda kalmıştır. Kuşkusuz Moskova da İran da Türkiye’nin gücünün farkındadır. Askerlerinin şehadetiyle, fedakârlıkla, dünyanın büyük devletleriyle mücadele ederek kazanılan zaferi hiçbir devlet başka devletlerin kara dönüştürmesine izin vermez. 
Görüyoruz ki yüz yıldır müstemleke karanlığına mahkûm edilmiş Orta Doğu halklarına Türk devleti başarılı hamlelerle şanlı tarihimizi hatırlattıkça, onları esaretten dirilişe çağırdıkça, Amerika’dan Avrupa’ya müstemlekeci güçlerin kopardıkları yaygara da artıyor. Mücadele de devam ediyor. Aynı delikten bir daha ısırılmamak, tüm Türk İslam âleminin kötü durumunu değiştirmek için onların kopardığı yaygara karşısında bizim de karargâh Türkiye’nin safında sesimizi yükseltmemiz lazım. Tarih aslına rücu ediyor galiba. Yüz yıl önce olduğu gibi Pakistan, Azerbaycan, Katar gibi kardeşlik şuuruyla bu hakikati anlayan, onurlu duruş ve dayanışma ruhu sergileyen ülkelerin yöneticilerine, halklarına, Ankara’ya tam destek veren Türk Konseyi’ne, Macaristan’a selam olsun. Ancak İslam dünyasının parçalanmasında dinî-siyasi-ideolojik olarak bir numaralı role sahip olan Suudi Arabistan, İran, Mısır gibi ülkelerin rejimlerinin de bu hayati savaşta Türkiye’nin karşısında emperyalizmin safında yer almasını ibretle izlemekteyiz. İğneden ipliğe kadar kendilerine bağımlı hâle getirdikleri Suudi Arabistan’ın hâli ortada. Bölücü Vehhabi anlayışını ihraç etmekten başka derdi olmayan bu ülke, Orta Doğu halklarını kölelikten kurtarmak isteyen Ankara’ya karşı aktif bir biçimde kullanılıyor. Ya Mısır? Sisi İsrail’den izin almadan bölgede adım bile atamamakta, Filistin’deki soydaşlarına bir kutu insani yardım göndermemekte ama celladına âşık bir ruhla Arap ülkelerini Türkiye’ye karşı örgütleme cesareti göstererek Türk ordusunu Suriye’de işgalci adlandırmaktadır. İran rejimi ise nüfusunun yarısının Türk olmasına, her daim Türkiye’nin desteğine muhtaç bulunmasına rağmen yine tarihî misyonu gereği İslam’ın hamisi olan Türk milletiyle bütün cephelerde uğraşmaya devam ediyor.
 
ABD’NİN ORTA DOĞU PROJELERİ ÇÖKTÜ
 
Bizi yine sapı özümüzden olan baltalarla vurmaya çalışıyorlar. Gaye elbette yukarıda da altını çizdiğimiz “böl, parçala, hükmet” yöntemiyle tüm İslam âleminin Türkiye etrafında kenetlenmesini, güç oluşturarak dertlerine çare üretmesini engellemek. Attığı tweetlerle tarihî hakikatleri değiştirerek “Türklerle Kürtler yüz yıllardır savaşıyor” diye yazan ABD Başkanı Donald Trump’ın asıl niyetini anlamak da o kadar zor değil. NATO müttefiki Türkiye’ye karşı silahlandırdığı terör örgütleri, Mehmetçik karşısında yerle yeksan olurken Amerika’nın mutabakat öncesi yaptırımları genişletme çabası meselenin asıl mahiyetinin farklı olduğunu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve terörle mücadelede etkili faaliyetlerinin Amerika’yı rahatsız ettiğini ortaya koyuyor. Amerika vizyonsuz, ilkesiz politikalarıyla artık Orta Doğu ve bütün dünyada kan kaybediyor. BOP da İsrail-Filistin sorununun çözümüne yönelik “Orta Doğu Barışı” projesi de çökmüş durumda. ABD, attığı adımlarla “mücadele ettiği” Rusya ve İran’ı güçlendiriyor. Artık en sadık müstemlekesi olan Suudi Arabistan da Moskova’dan medet umar hâle geldi. Bu yüzden Türkiye ile mücadele ederek ancak kaybedeceğini anlamaya başladı. Türk İslam âlemi, Türkiye etrafında kenetlenerek güç inşa etme yolundaki yürüyüşüne devam etmelidir. Aynı delikten ısırılmaya devam ederek izzetsizlik, şuursuzluk ve köleliği tercih edenler buyurup yollarına devam edebilirler. Zaferi hak edenlerin tarihi, inancı ve davasıyla dimdik ayakta duranlar olacağına ise kimsenin kuşkusu olmasın...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp