Top
03/07/2022

YABANCI TÜRKOLOGLARIN ‘ÖZTÜRKÇE’YE DAİR GÖRÜŞLERİ

Numan Aydoğan Ünal
İhlas Vakfı Türk Dünyası Koordinatörü
 
 
YABANCI TÜRKOLOGLARIN ‘ÖZTÜRKÇE’YE DAİR GÖRÜŞLERİ
Türkler dillerini
kendi elleriyle öldürdü
 
SPOT1
Yabancı lisan âlimleri, Türkçenin geçen asırda bozulmasından duydukları üzüntülerini ifade etmişlerdi. Mesela Fransız Türkolog Jean Deny, lisanda yapılan tahribat hakkında “Dünya diller tarihinde bunun bir emsali, benzeri yoktur; Türkler dillerini kendi elleriyle öldürdüler” demişti.
 
SPOT2
İngiliz Türkolog H.C Hony, 1947 yılında neşredilen bir makalesinde “Türk dil reformunun esas maksadı; mazi ile alakayı tamamen kesmek, Osmanlı Devleti’nden kalan her şeyi söküp atmak ve Avrupalı sayılmaktır” tespitinde bulunmuştu.
 
SPOT3
Geçen asırda Türkiye Türkçesi, büyük bir tahribata uğratıldı.
 
 
Türkçe bugün dünyada en fazla konuşulan altıncı dildir. 12 milyon kilometrekarede 300 milyon insan Türkçe konuşmaktadır. Geçen asrın başlarına kadar Türk dünyasında yazı ve dil birliği vardı. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuşarak, yazarak gidilebilirdi. Ancak, son 60-70 senede Türkiye Türkçesi büyük bir tahribata uğratılarak, yeni uydurukça bir lisan meydana getirildi.
Yabancı Türkolog ve ilim adamları, anadilimiz Türkçenin mükemmelliği karşısında hayranlıklarını dile getiriyorlar; ancak, son asırda lisanımızda yapılan tahribatın ise büyük bir facia olduğunu ifade ediyorlar. Makalemizde bunlara bazı örnekler vereceğiz...
Mesela A. Toynbee, Orta Asya’dan gelen göçebe Türklerin sayı üstünlükleri olmamasına rağmen iki asır gibi kısa bir sürede Anadolu’yu Türkleştirmelerinin zorla ve kılıç kuvvetiyle olmadığını belirterek, “Bu Türk dilinin fevkalade gücü ile meydana gelmiştir” demektedir.
 
GRAMER KİTAPLARI ZEVKLE OKUNUR
 
Geçen asrın tanınmış filologlarından Alman Max Müller ise Türkçenin mükemmelliğini şöyle ifade ediyor: “Türkçenin bir gramer kitabını okuyanlar, bu dili öğrenmek niyetinde olmasalar bile, yine de zevk duyarak okumaya devam ederler. İsim ve fiillerin çekimindeki düzenli sistem ve gramerle ilgili diğer hususlardaki mükemmellik insanı hayrete düşürür. Türk dili, düşünceyi, duyguyu ve heyecanı en ince teferruatına kadar ifade edecek bir kudrete sahiptir.
 
Türk dilindeki ses ve şekil unsurlarının baştan sona kadar düzenli ve ahenkli bir sisteme göre birbirleriyle bağdaştırılması, insan zekâsının bu lisanla abideleşen bir başarısı olarak tecelli eder. Birçok dilde bu vasıflar perde arkasına gizlenmiş durumdadır. Karşınızda sisler içerisindeki seçilmiş kayalar gibi dururlar. Türk dilinde ise her şey apaçık ve aydınlıktadır. İnsan billurdan bir arı kovanındaki petekleri seyreder gibi dilin iç ve dış yapısını net olarak görebilir. 
Türk lisanı, bir dil akademisi âlimlerinin uzun bir çalışması sonunda ve tatbiki bir şekilde meydana getirdiği mükemmel bir dil görünüşündedir. Kaldı ki hiçbir akademik kurul, Türk dili kadar güzel bir dil yapamaz.” 
 
TÜRKÇE KOLAY ÖĞRENİLİYOR
 
Prof. Dr. Mustafa Argunşah diyor ki: “Türkçenin ses düzeni; ahengi, yapısı ve kurallarıyla dünyanın en seçkin dilleri arasında olduğunu yabancı ilim adamları da her gün söylenmektedirler. Bunları ‘milletler arası’ akademik toplantılarda tartışmaya açar ve sonuçlarını duyururlar. İşte bu araştırmaların sonuncusunda dünyada ana dilini en erken öğrenen çocukların Türk çocukları olduğu ortaya konuldu. Bu bizim çocuklarımızın üstün zekâlı oluşlarının değil, dilimizin matematik prensiplerinin öğrenmeye ve öğretmeye uygun olmasından ileri geliyor. ‘Milletlerarası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği’nin (International Association for the study of Child Language) Almanya’nın başşehri Berlin’de yapılan 10. kongresinde Türk çocuklarının 2-3 yaşına kadar Türkçeyi temel dil bilgisi esaslarına uygun olarak konuştukları ortaya konuldu. Aynı araştırmada Alman çocukları için bu sürenin 4-5 yıl olduğu belirtiliyor. 
 
O KADAR TATLI Kİ…
 
Kongrede dil profesörü Klann Delius, Türkçenin kolay öğrenilen bir dil olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor: ‘Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli lego taşlarının yan yana dizilmesi gibidir.” 
 
İngiliz müelliflerinden Charles Mac Farlane’in 1829’da neşredilen “Constantinople et la Turque” isimli kitabında “Türk milletinin o kadar tatlı bir konuşma tarzı vardır ki, bütün medeni milletlere örnek olabilir”  ifadesini kullanıyor.
 
Rahip Viguer de, 1780 yılında İstanbul’da basılan “Elements De La Langue Turque” kitabında “Türk dilini tetkik ederken konuşma lehçesinin muntazam ve fevkalade mükemmel sıra tertibi, kulağa hafifçe akseden muhteşem ve ölçülü sesleri, ahenk kanunu ve nihayet uzun ve kısa seslerin bir nevi mûsikiyi andıran tatlı akıcılığı karşısında hayran kalmamak kâbil değildir: İnsan bu dilin bir ilim heyeti tarafından özellikle yapılan mantıkî esaslardan doğmuş olduğuna hükmedecek hâle gelmektedir” demektedir.
 
17. asrın meşhur dilci ve şarkiyatçılarından Antoine Gattan, Doğu’ya gidecek yabancılara şu tavsiyede bulunur: “Mutlaka Türkçeyi öğreniniz ve Türklerle tercümansız konuşunuz; ancak o zaman Türk lisanının azamet ve ihtişamına doyamayacağınızı anlarsınız.” 
 
DÜNYANIN EN AHENKLİ LİSANI
 
Hamdullah Suphi ise bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Bir tren seyahatte yanımda tanınmış ediplerimizden biri ile gayet zevkli sohbete dalmıştık. Kompartımanımızda, yolda binmiş bir yabancı da vardı; konuşmalarımızı göz ucu ile hayranlıkla takip ediyordu. Bir müddet sonra gideceği yere inmek üzere hazırlandı. Kalktı ve ikimize doğru dönerek Fransızca: ‘Affedersiniz beyler, merakım o kadar fazlalaştı ki, sizi bir sualimle rahatsız edeceğim. Kusurumu hoş görünüz; konuşmanızı yol boyunca takip ettim. Anlamadığım hâlde zevkle dinledim. Hiç duyup işittiğim bir lisan değildi. Diliniz belli başlı Doğu-Batı dillerinden pek farklı... Mazur görünüz ve beni tatmin ediniz, nece konuşuyordunuz?” diye sıkılarak sordu. Ben de ‘Biz Türk’üz ve şu konuştuğumuz lisan da Türkçedir!’ dedim. Yabancı, büyük bir saygı ile eğildi ve ciddiyetle şunları söyledi: ‘Aman ne saadet, sizler dünyanın en ahenkli diline sahipmişsiniz meğer, bana kuş dili ve bülbül sesi gibi geldi, inanın bayıldım. Aman bu güzel dili bırakmayınız! Harikulade bir dile sahipsiniz, bununla daima övünebilirsiniz; bu büyüleyici ahenk hiçbir Batı dilinde yoktur!”
Prof. Dr. Mehmet Altan Köymen de, Almanya’daki bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Hamburg Üniversitesinde verilen Türk dili konferanslarında, dünyaca meşhur bir matematik profesörü olduğunu sonradan öğrendiğim Alman âliminin de katıldığını görmek beni hayrete düşürmüştü. Dersten sonra Türkçe kurslarına katılmasının sebebini sordum. Bu Alman ilim adamının Türkçe kurslarına katılmasına ne kadar hayret etmişsem o da benim bu sualime o kadar hayret etmişti ve biraz da alınmıştı. Ben, bunun üzerine, Türkçede matematik dalında faydalanacağı eserler bulunmadığını söylemek zorunda kaldım. Maksadımı anlayan Alman profesörün bana verdiği şu cevap çok dikkate değerdi: ‘Ben Türk dili kadar ahenkli bir dile rastlamadım. Türkçe insanın kulağına tatlı bir melodi gibi çarpmaktadır. Bu dili öğrenmekten büyük bir zevk duyuyorum.” 
 
“BU REFORM BÜYÜK
BİR FELAKET OLDU”
 
Yabancı lisan âlimleri Türkçemizin geçen asırda bozulmasından duydukları üzüntülerini de dile getiriyorlar. 
İngiliz Türkolog Prof. Geoffrey L. Lewis, 1999’da yayınladığı “The Turkish Language Reform: A Catastrophic  Succes” (Trajik Başarı - Türk Dil Reformu) isimli kitabında ve İstanbul’da verdiği konferansta uydurukça Türkçeyi mizahi bir tarzda tenkit ederek, “Bu reform inanılmaz derecede başarılı etnik bir temizlik ve büyük felaket oldu. 1930’dan önce yazılmış her şey yeni nesiller için anlaşılmaz hâle geldi. Yedi asırlık kültür kayboldu. 1960'larda yayınlanan 1000 Temel Eser’in bile 2000'li yılların başında yeni tercümeleri yapıldı” ifadelerini kullanmaktadır.   
 
Fransız Türkolog Jean Deny “La Reforma Actuel de la Langue Turque” (Türk Dilinin Gerçek Reformu) isimli eserinde, Türk lisanında yapılan tahribat hakkında “Dünya diller tarihinde bunun bir emsali, benzeri yoktur; Türkler dillerini kendi elleriyle öldürdüler” demektedir.
 
İngiliz Türkolog H.C Hony de, 1947 yılında neşredilen “Iras” başlıklı makalesinde “Türk dil reformunun esas maksadı; mazi ile alakayı tamamen kesmek, Osmanlı Devleti’nden kalan her şeyi söküp atmak ve Avrupalı sayılmaktır” tespitinde bulunmuştur.
Yine Oxford Üniversitesi Türkologlarından P. H. Anderson Londra’da yayınlanan Times gazetesinin edebiyat ilavesindeki makalede dildeki tahribatın Türkçeyi bozmasını şöyle dile getiriyor: “Türkçe, yapmacık ve ani bir değişikliğe uğratıldı. Bazı Türk aydınları buna ‘özleştirme’, ‘arıtma’ adını veriyor ve Türkçeyi ‘yabancı kelimelerden’ temizlemekle övünüyorlar. Hâlbuki İngilizce örneğinde olduğu gibi, bir lisanın gücünü, zenginliğini onun yabancı kelimelerden arındırılmışlığı ile değil, bilakis onları içine alarak kendisine mal ettiği yabancı menşeli kelimeler sağlar. Özleştirme Türkçeyi fakirleştirdi.”  
 
DİLİNİZ ARTIK TAMAMIYLA UYDURMA!
 
Londra Üniversitesi Türkçe Profesörü M. Margaret, Nihat Sami Banarlı’ya “Bugünkü diliniz artık tamamıyla uydurma ve güzel olmayan bir dil; ne sesi, ne üslubu kalmış, ziyan olmuş bir lisan… Kemalini bulmuş Türkçeye nasıl kıyıyorsunuz? Bu güzel dili kısa zamanda nasıl bu kadar mahv-u perişan ettiniz!? İngiltere’de Türkçe öğrenmek isteyen talebelere hangi Türkçeyi öğreteceğimizi şaşırdık” demiştir.
 
DİVAN’I ANLIYOR
ÖN SÖZÜNÜ ANLAYAMIYORUM
 
Azerbaycan’ın dünyaca tanınmış yazarlarından Anar Rızayev de Türkçenin bozulmasını, “Bu ne yaman tezattır? Ben Yunus Emre divanını okuyup anlıyorum ama ön sözünü anlayamıyorum” diyerek dile getirmektedir. 
 
Bin yıllık Türk-İslam tarihinde; Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında “Öztürkçe” denilen “uydurma” kelimelerin hiçbiri yoktu. Bugün de Türkiye hariç Türk Dünyasının hiçbir yerinde bilinmemekte, kullanılmamaktadır... (Kaynak: turkalemiyiz.com)
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp