Top
Fuat Uğur

Fuat Uğur

Fugur1864@gmail.com

29/02/2020

Rusya, AB, ABD; hangisi dost ve güvenilir?

Milletçe çok üzgün olduğumuz, 33 şehidimizin acı ve dayanılması güç haberini aldığımız sırada Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un “Türk askerlerinin ölümünden dolayı üzüntülü ve gelişmelerden oldukça endişeliyiz. AB, Türkiye’nin yeni dostlarından çok daha güvenilirdir ifadesini kullanması ibretlikti.
Alt okumasında şantaj ve “Şimdi elimize düştünüz” mesajı olan bu açıklama, Türk hükûmetinin dostluk kavramını yeniden masaya yatırmasını zorunlu kılıyor.
 
ESKİ DOSTLAR, ESKİ DOSTLAR
Artık ülkeler arasındaki “dostluk” aşınmış, içeriği boşaltılmış bir sözcükten ibaret.
AB, Türkiye’nin yeni dostlarından daha güvenilirmiş. Rusya, Çin ve İran’ı kastediyor. ABD burda hangi mevkide bilemiyoruz. Bu yüzden yazı kapsamı dışında. Raportör Amor şayet “dostluk” kavramını soyadından mülhem “aşk” ile karıştırmıyorsa, şu sorulara yanıt vermeli:
-PKK terör örgütünü destekleyen ve besleyenler
-Gezi vandalizmini kışkırtıp iktidar yıkılıyormuş gibi yayın yapanlar
-15 Temmuz hain darbe girişiminin failleri olan FETÖ mensuplarını ülkelerinde ağırlayıp koruyanlar
-Her dış politik sorunumuzda (son olarak Doğu Akdeniz kıta sahanlığı ve münhasır bölgeler) karşımıza dikilenler kimdi?
Ruslar mı yoksa Türkiye’nin asıl dostu olduğunu iddia ettiğiniz AB ülkeleri mi?
Ülkemize akın akın mülteci gelirken, Türkiye’ye kapıları kapatması karşılığında 6 milyar avro vadedip kaytaran, vize muafiyeti vadedip yerine getirmeyen kimlerdi peki?
 
RUSYA’NIN HEDEFİ NE?
İyi de Rusya mı dost?
Rusya’nın elinde 33 şehidimizin kanı var. Millî Savunma Bakanı Hulûsi Akar’ın “Rusların her şeyden haberi vardı, ambulansları bile vurdular” erken kastettiği tam olarak buydu.
Peki, S-400 füzeleri, nükleer santral ve Türk akımı projeleri yapan, milyonlarca turistini gönderen, vizesiz geçişi sağlayan Rusya için her şey yalan mıydı?
Önceki yazılarımda da ifade ettim.
Rusya’nın tek amacı vardır. Kimse umurunda değildir. Ekonomik ve kültürel ilişkileri, makro çıkarları söz konusu olduğunda anlamsız kalır. Bunun örneğini yaşıyoruz şu anda.
Şimdi NATO’yu acil toplantıya davet ettik.
Bir beklentimiz var mı? Yok. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in dünkü konuşması bunun ispatıydı.
 
MÜLTECİLER İÇİN GEÇ KALINDI…
Bu arada Türkiye elini güçlendirmek için gece yarısı bir karar aldı ve Geri Kabul Anlaşması’nı askıya aldığını mülteciler için sınır kontrolünü kaldırdığını, kapıları açtığını duyurdu. Medyada yer alan haberlere göre binlerce mülteci sınır kapılarına yığıldı. Karşılığında da Yunanistan ve Bulgaristan alarma geçti, askerlerini karşı tarafa yığdı. Sahillerdeki durumu net bilmiyoruz ama ilginç olan şu. Gidenlerin arasında Suriyeliler yüzde 20-30 arasında bir oran. Büyük kısmı Afgan, Pakistanlı, Türkmen vb.
Biz bu anlaşmayı Aralık 2013’de imzaladık. Tüm hükümleriyle de 1 Haziran 2016’da yürürlüğe girdi. AB bize karşılığında vize muafiyeti ve 6 milyar avro vadetti. Paranın yarısı gelebildi, vize muafiyeti ise hava gazı. Zaten anlaşmada yoktu ki, kocaman bir yalandı bu. 72 kriteri yerine getir, alacağız dediler, ama kriterler arasına “terörle mücadele etmeyin” maddesini sokuşturdular.
 
İMZALAMAYIN DEDİK AMA DİNLETEMEDİK
O zaman Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu, dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı uyaran yazılar kaleme aldım.(*)
Ama Ahmet Davutoğlu’nun gözü dönmüştü. Kendisini Erdoğan’ın yerine muhatap aldıklarını beyan eden AB ülkelerinin liderleri onu el üstünde tutuyor, güç sarhoşu olan Davutoğlu da, Games of Thrones’un Tyrion Lannister’ı olma hayaliyle tüm tavizleri veriyordu.
İmzalamayın bu anlaşmayı dedim. İmzalayacaksanız da vize muafiyetinde kriter mriter kabul etmeyinkapıyı da 20 milyar avrodan açın dedim. Çünkü bize muhtaçlardı ve eli düşük tutuyorlardı. Ama ne yazık ki karşılarındaki fiziki profilde Tyron Lannister’daki keskin zekâ yerine zihinsel cücelik vardı.
 
BİZ TEHDİT EDİP ZAMANI HOVARDACA HARCARKEN, ONLAR TEDBİR ALDI
Biz o zamandan bu yana hep “Açtık kapıları, açıyoruz” diye her kriz anında tehdit ettik ama gereğini yapmadık.
Türkiye’yi oyalayıp durdular. Zaman su gibi akıp gidiyor, biz de hovardaca harcıyorduk. Onlar sınırlara tel örgüler çektiler, Avrupa’daki ırkçı Nazilerin iplerini gevşettiler. Son yıllarda Naziler, ırkçılar binlerce göçmene saldırdı. Son birkaç aydır toplu katliamlar başladı. Yani gelecek olanlara “Başınıza geleceklerin ne olduğunu görün” mesajı verdiler.
Dostluk öyle mi?
 
HİÇ OLMASA TARİHTEN DERS ALABİLSEK
Size tarihten bir örnek vereyim:
Rusya, Akdeniz’de mevzi tutmak için geçmişte de Osmanlı hâkimiyetindeki Yunanistan’ı ayartmıştı.
1821’deki Yunan ayaklanmasında 20 bin Müslüman katledildi. Osmanlı Rusya’ya karşı “Dostumuz” dediği İngiltere’den yardım istedi. Hatta ikna etmek için “Bakın Rusya Yunanistan üzerinde tesirli olursa Akdeniz’de İngiliz hâkimiyeti biter” dendi.
İngiltere’nin cevabı şu oldu:
“Rusya’nın amacını biliyoruz. Gelgelelim biz ayrılıkçı ayaklanmayı bastırmaya çalışıp Yunanların düşmanlığını kazanmak yerine onları Ruslardan daha çok destekleyerek Yunanistan’ı Rusya güdümünden kurtarmayı yeğleriz. Bu durumda siz de bizi destekleyin ki Rusya Osmanlı topraklarından daha fazla toprak koparmasın.”
İngiliz entrikası buydu.
Osmanlı ordusu aslında Yunan ayaklanmasını ezecek güçteydi ve nitekim Mısırlı İbrahim Paşa’nın gönderdiği donanmayla da ezdi. Ama “Dostumuz İngiltere” bize ültimatom gönderip harekâta son verilmesini istedi. Osmanlı reddedince de Fransızlarla ve Ruslarla birlikte donanmalarını Mora’ya göndererek Navarin Limanı’nda demirli Osmanlı-Mısır gemilerini “Amacımız savaşmak değil” diye kuşattı. Bu sinsi kuşatmayı tamamladıktan sonra da top ateşine tutup 57 gemiyi batırdı, 6 bin askeri de şehit etti.
Eski dostlar, yeni dostlar öyle mi?
Bunun yerine tarihten örnekler çıkarmayı bir bilsek, sinsiliği ve entrikacılığı bir kenara bıraktım, hiç olmazsa onlar kadar kurnaz olabilsek…
(*) Konuyla ilgili yazılar:
 
 
Evlat
 
Önceki gün Külliye’de Cumhurbaşkanı’mızın eşi Emine Erdoğan’ın himayelerindeki toplantıyla ilgili yazımın başına oturduğumda, 33 şehidimizin acı haberi gelmemişti.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından düzenlenen “Koruyucu Aile Temelli Çocuk Koruma Sistemi Çalıştayı” başlıklı bir toplantıydı. İlk günkü Çalıştay’a katılamamıştım ama ikinci gün Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Çalıştay sonuçlarının açıklandığı, Bakan Zehra Zümrüt Selçuk’un, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Selahattin Güven’in ve Sayın Emine Erdoğan’ın konuşmalarının ardından soru, cevap ve önerilerden oluşan uzun süren toplantıda bulundum.
Koruyucu aile sistemini Türkiye’ye getirip uygulamaya sokan, üstelik bunu hayran olunacak derecede güzel yapan hükûmete, bu konuyu himayelerine alan Sayın Emine Erdoğan’a ülkemiz ve kendi adıma bir teşekkür yazısıydı bu.
Neden ülkemiz adına bir teşekkürü sonuna kadar hak ettiklerini aşağıda yapılanları rakamlar da vererek anlattığımda göreceksiniz. Bu sistemi dünyada en iyi uygulayan ülkeyiz. Bu kadar iddialı söylüyorum çünkü diğer ülkeleri yakından biliyorum.
Eşimin ve benim, kendi adımıza da teşekkür içindi bu yazı.
Evet, tam bu satırları yazmıştım ki Suriye’de savaşan askerlerimizden acı haber geldi. Nedense hep gece yarıları gelir.
33 ana kuzusu, gencecik, birbirinden yakışıklı, mert ve kahraman delikanlı.
Onlar cennet mekânlarına yolcu edildiler birer birer bu satırları okuduğunuz sırada.
Acı haberi alıp da ellerini göğsüne demir bir yumruk gibi indiren anaları, gözyaşlarını kâh içine içine, kâh dağa taşa haykırarak akıtan babaları gözümün önüne getirdim. Kavruldum. Bir an “Tabutların kapağı açılsın da içinden evladım sapasağlam çıksın, yerine ben gireyim. Bu bir rüya olsun” diye hayal eden annelerin, babaların sesini, çığlığını işittim. Yıkıldım.
Bir anne-babanın, her evlat dediğinde yüreğinin nasıl kabardığını, heyecanla çarptığını, sanki hep bir şey olacakmışçasına korkuyla attığını, onun doğup büyüdüğü anları gözlerinin önüne getirdiğinde sevgiyle dolup taştığını, yine anne ve babalar anlar.
Onun saçının teline zarar geleceğine kendini feda etmek ister.
İnsanım, her insan gibi bu duyguyu anlar, hissetmeye çalışırdım ama nedir bilmezdim 7 yıl öncesine dek. Razı olduk kaderimize, bir evlat sahibi olamadık diye. Ama 7 yıl önce melek gibi bir yavru doğdu hanemize adı gibi. Minicik, bir su damlası gibi berrak, tertemiz.
Kavuştuğumuzda 4 yaşındaydı. Size tuhaf gelecek ama yavrumuzu tanıdığım o anda tattım bu duyguyu. Sanki Allah katından yüreğime indirilmişti. Kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Görür görmez korkuya kapıldım, Allah’ım, dedim, neden böyle şeyler aklıma geliyor? Kovmaya çalıştım beynimin içinden.
Sistemin amacı, kurumun kitapçıklarında “Bir çocuğun hayatını değiştirmek” olarak ifade ediliyor. Değil. Daha ilk günden anladık ki asıl bizim hayatımız değişiyor.
Yuvamız cennet oldu âdeta. Geceleri uyanmazdık biz, sık sık kalkıp bakar olduk, üstü açık kalmasın diye. Çocuk bu, oynuyor sokakta bahçede, ama elinde çizik görsek telaşa kapıldık. Hâlâ öyle. Şimdi büyüdü, 11 yaşında. Bu hâlimizle dalga geçiyor taklidimizi yaparak kerata. Dersleri, hobileri, seçtiği spor dalı, hayatı, yaşadıkları, arkadaşları, başarıları ve başarısızlıkları, mutlulukları, mutsuzlukları, bize anlattıkları, anlatmadıkları, heyecanları ve problemleriyle milyonlarca çocuktan biri.
Şaşkınlıkla izliyoruz her anını. Ne çok boş vaktimiz varmış, saniyemiz kalmadı. Dünyamızı doldurdu.
Yaşadığımız nasıl bir şeydi? Tatmadığımız, bilmediğimiz bu duygu neydi? Arkadaşlarımıza sorduk; biyolojik olarak anne baba olanlarına, nasıl hissediyorsunuz diye. “Farkı yok, sizinki de aynı. Adına evlat sevgisi deniyor” dediler.
Bana o şehit haberini alan ana ve babaları anlamama sebep olan işte böylesi bir yüce deneyim. Onların yaşadığı acıyı yüreğimin en derininde hissettim çünkü.
Bilmediğimiz o evlat sevgisini tatmamızı sağlayan ise Koruyucu Aile Sistemi ve Türkiye’de 2012 yılından beri uygulanmakta.
Benim önceki gün Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılan bu toplantıda bulunmam, bu yüzden bir zorunluluktu.
Çeşitli olumsuz nedenlerle öz ailesi yanında kalamayan, bakımları sağlanamayan çocukların sorumluluğunu devletle birlikte paylaşma yönteminin adı Koruyucu Aile Sistemi. Evlat edinmeden farklı olarak çocuğun nüfus kaydı üzerinizde bulunmuyor ama tüm sorumluluklarını alıyor, evinizi, ailenin bireyi olarak onunla paylaşabiliyorsunuz. Tabii koşulları, yaşanılması gereken bir süreci var. Her ebeveyn uygun olmayabiliyor ama sistem öylesine güçlü ki aynı zamanda sosyal ve ekonomik bakımdan Koruyucu Aile’yi de destekliyor.
Hâlen 81 ilde 5 bin 222 koruyucu aile toplam 6 bin 383 çocukla birlikte.
2019 yılı verilerine göre de Kurum bakımı altında yurtlarda ve sevgi evlerinde kalan çocuk sayısı 14 bini aşkın.
Sevgi evleri adı verilen, toplam 5-6 çocuğun bir aile ortamında bakıldığı evlerin sayısı 2002 yılında 3’tü, bugün 113’e çıktı. Evlat edindirilen toplam 17 bin 403 çocuk var.
Kurumun diğer ülkelerdeki muadillerinden farkı şu.
Aile bireyleri arasında, anne-baba ve çocuk arasında çıkan sorunlarda kurum çocuğu hemen biyolojik ailesinden koparıp almayı hedeflemiyor. Önce onları bir araya getirip psikolojik destek veriyor. Sonra bir araya geldiklerinde aileye ekonomik ve sosyal destek vererek çocuk-aile birlikteliğinin devamını sağlıyorlar. Bu şekilde aileleriyle bir araya getirilen çocukların sayısı 123 bin.
Bu satırları yazıyor olmamın sebebi Emine Erdoğan’ın o günkü konuşmasındaki şu bölüm:
"Hâlihazırda koruyucu aile olan dostlarımız, bilhassa sizlerden rica ediyorum; yaşadığınız bu ulvi deneyimi tüm çevrenizle paylaşın. Çocuk denen cevheri işlemekle manevi dünyanızda doğan güneşten bahsedin. Dünya üzerinde bir çocuğun büyümesini izlemekten daha eşsiz bir manzara var mı? O nedenle tecrübelerinizi anlatın ki, herkes bu manzaradan nasibini alabilsin."
Düşündüğüm tam da buydu. İşte ben de aynı nedenle size anlattım. Çocuklu aileler de ailelerini zenginleştirmek için bu güzel duyguyla tanışıyorlar.
Toplantının en güzel anlarından biri de bir şehit annesinin kurumdan kavuştuğu iki güzel evladıyla değişen hayatını bizlerle paylaşmasıydı.
Bir teşekkürüm daha var. Hem Sayın Bakan’a, hem kurum yetkililerine. O kadar güzel ilgileniyorlar ki çocuklarla ve ailelerle.
Bu sisteme iyilik hareketi denmesi boşuna değil.
İyilik bulaşıcıdır, siz de eksik kalmayın istedim.
 
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp