Top
27/05/2019

İftiralar ve gerçekler 27 MAYIS

“Ordunun politikaya karışmasını istemiyoruz. Ordu ile iktidara gelmek istemiyoruz. Bir baskı idaresini, millet kuvvetiyle yıkmak için mücadele ediyoruz.” (İsmet İnönü, 7 Mayıs 1960)

Bugün 27 Mayıs 2019… 14 Mayıs 1950'de serbest seçimlerle iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 59 yıl önce bugün, 27 Mayıs 1960'da bir askeri müdahaleyle iktidardan indirildi.

27 Mayıs konuşulurken bazı kesimler, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü'yü suçlarlar: 27 Mayıs'ı “İnönü'nün yaptırdığını” söylerler. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamından bile İnönü'yü sorumlu tutarlar.

İşte bugün, 27 Mayıs vesilesiyle İsmet İnönü'ye yönelik 27 Mayıs iftiralarına cevap vereceğim.

BASKI REJİMİNİN KURULUŞU

1957'den itibaren ekonomik sıkıntılar halkın belini büktü. DP, 1957 seçimlerinde umduğunu bulamadı. 1958'deki 9 Subay Olayı (Samet Kuşku adlı bir subayın ihbarıyla 9 subay, DP hükümetine darbe yapacakları şüphesiyle yargılanıp bırakıldı) ve Irak'ta meydana gelen askeri darbe, DP'de darbeyle iktidarı kaybetme korkusuna yol açtı. İşte bu korku DP'yi baskı rejimine yöneltti.

Adnan Menderes, 1958'de “Kin ve Husumet Cephesi” diye adlandırdığı muhalefete karşı bir “Vatan Cephesi” kurdu.

Menderes, 1958'de yurt gezilerinde CHP'ye yüklenmeye başladı. Balıkesir'de CHP'yi “seçimsiz iktidara gelmek istemekle” suçladı. İzmir'de, Fransa'daki De Gaulle rejimini örnek göstererek eğer CHP'liler savcılar üstündeki baskısını sürdürürse “demokrasiye paydos” edileceğini söyledi. Buna karşılık İnönü, kimsenin “demokrasiye paydos” etmeye gücünün yetmeyeceğini söyledi. Sabah böyle bir şeye teşebbüs edenler, akşam “kendilerini zindanda bulurlar” dedi.

Yaptığı bir konuşmadan dolayı 24 Nisan 1959'da İnönü'nün dokunulmazlığı kaldırılmak istendi.

İnönü, 1959 baharında çıktığı yurt gezilerinde planlanmış saldırılara uğradı. Uşak'ta başına taş atıldı. Topkapı'da linç edilmek istendi. Kayseri Yeşilhisar'a sokulmak istenmedi.

İnönü, yayın yasağı nedeniyle basına yansımayan açıklamasında, DP iktidarını “dehşet yönetimi kurmakla” ve “insan haklarına aykırı hareket etmekle” suçladı.

DP, CHP'yi kapatmak ve muhalif basını tamamen susturmak için 18 Nisan 1960'da Meclis Tahkikat Komisyonu kurdu. Bu komisyon için iktidar partisinden 15 üye seçildi Tahkikat Komisyonu, 19 Nisan'da “üç yasak” kararı aldı: 1. Bütün siyasi faaliyetleri, 2. Komisyonla ilgili bütün yayınları, 3. Meclisteki tahkikat görüşmelerinin yayınını yasakladı. 27 Nisan 1960'ta komisyona “yeni yetkiler” verildi. Böylece DP, anayasaya aykırı bir baskı rejimi kurmuş oldu.

İşte bu 27 Nisan, o 27 Mayıs'ı hazırlayacaktı.

İnönü'nün sert uyarıları

İnönü, Nisan 1960'taki Meclis Tahkikat Komisyonu görüşmeleri sırasında DP hükümetini şöyle uyardı: “Bu demokratik rejimi istikametinden ayırıp, baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir… Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam! Arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.”

İnönü'nün bu sözlerini “darbe tahrikçiliği” olarak yorumlayanlar oldu. Ancak bu sözler “darbe tahrikçiliği” değil, lafı evirip çevirmeden yapılmış bir durum tespitiydi. İnönü, yılların verdiği birikimle ülkenin uçuruma sürüklendiğini görüp sorumluları uyarıyordu.

İnönü daha da açık konuştu. Kore örneği verdi. “Kore Başkanı Syngman Rhee kurtuldu mu? Üstelik onun ordusu, polisi, memuru elinde idi… Baskı tertipçileri bilsinler ki Türk Milleti, Kore milletinden daha az haysiyetli değildir.”

Bu sözleri nedeniyle İnönü'ye 12 oturum meclis toplantılarına katılmama cezası verildi. İnönü CHP'lilerle birlikte meclisten ayrıldı.

Öğrenci olayları

28 Nisan 1960'da İstanbul Üniversitesi öğrencileri DP karşıtı gösterilere başladı. Öğrenciler, “Menderes istifa!”, “Kahrolsun diktatör!” diye bağırıyordu. Öğrencileri dağıtmak için güvenlik güçlerine emir verildi. Zeki Şahin adlı bir komiser, Üniversite Rektörü Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar'a yumruk attı; rektör yere düştü, gözlüğü kırıldı, kaşından yaralandı. Rektör, zorla polis cipine bindirilip vilayete götürüldü. Beyazıt Meydanı'nda atlı polisler öğrencilerin üzerine yürüdü. Öğrencilere ateş edildi. İki öğrenci öldü. 16 kişi yaralandı.

DP hükümeti bu olaylar üzerine İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan etti.

29 Nisan 1960'da DP Meclis Grubu olağanüstü toplandı. Menderes, bu olayları, “CHP'nin kışkırtmasıyla” meydana gelen “ihtilal” ve “isyan” olarak adlandırdı. Menderes sözlerini şöyle bitirdi: “Üniversiteye girmek değil, temelinin altına gireceğiz! Belki bu akşam, belki yarın akşam bir hususi mahkeme derhal kuracağız.”

29 Nisan 1960'da bu sefer Ankara Hukuk Fakültesi'nde başlayan öğrenci olayları Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne sıçradı. Öğrenciler, “Hürriyet, hürriyet!” ve “Menderes istifa!” diye bağırıyordu. Burada da öğrencilerle güvenlik güçleri karşı karşıya geldi. Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç, öğrencilerin bulunduğu Mülkiye binasına ateş açtırdı. Sonradan, okula tam 54 askerin 540 mermi attığı anlaşıldı. Hatta bir manga askere öğrencilere ateş etmeleri için emir verildi. Fakat askeri birliğin komutanı bu emri uygulamadı. Sonunda kapılar kırılıp fakülteye girildi. Öğrenciler zorla dağıtıldı. Birçok öğrenci yaralandı. O güne, “Kanlı Cuma” denildi. Bu olaylara yayın yasağı getirildi.

Bu olaylar üzerine Sıkıyönetim Komutanlığı, İstanbul ve Ankara'da her türlü toplantıyı yasakladı.

Menderes'in Kaçırdığı Fırsat

İşin kötüye gittiğini gören Menderes, İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Ali Fuat Başgil'i Ankara'ya çağırdı. 30 Nisan 1960 akşamı Çankaya'da Adnan Menderes, Celal Bayar, Fatin Rüştü Zorlu ve Atıf Benderlioğlu ile görüşen Prof. Başgil, soruşturma komisyonuna verilen yetkilerin anayasaya aykırı olduğunu söyledi. “Gençliğe karşı sert önlemlere başvurulmamalı” dedi. Bunun üzerine Celal Bayar, “Tenkit zamanı çoktan geçmiştir; şimdi tahrikçileri tenkil zamandır” yanıtını verdi. Menderes, Prof. Başgil'e, “bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceklerini” sordu. Prof. Başgil, hükümetin istifa etmesini ve yetki yasasının değiştirilmesini önerdi. Celal Bayar buna da karşı çıktı.

O günlerde İnönü de Menderes'e üçlü bir formül sundu: 1. Başbakanın hemen seçim tarihini açıklaması. 2. Soruşturma komisyonuna verilen yetkilerin kaldırılması. 3. Seçim yasasında bir bilim kurulunca değişiklik yapılması.

3 Mayıs 1960'da Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, bir mektup yazarak Menderes'e gönderdi. Mektupta, soruşturma komisyonunun kaldırılması, tutuklu gazetecilere af çıkarılması, öğrencilerin serbest bırakılması gibi öneriler vardı.

Ancak Menderes, ne Prof. Başgil'in ne İnönü'nün ne de Gürsel'in önerilerini dikkate aldı. Celal Bayar, “zayıflık göstermeyelim” diyerek “baskı rejiminde” ısrar etti.

DP, Ankara Kızılay'da bir miting düzenlemek istedi. Ancak bunu haber alan öğrenci grupları555K” adlı bir şifreyle harekete geçtiler: “5. ayın, 5. günü, akşam saat 5'te Kızılay'da” toplanacaklardı. Bunu öğrenen Menderes, tek başına göstericilerin arasına girdi. Öğrenciler, “İstifa et!” diye bağırıyordu. Bazı öğrenciler Menderes'i çekiştirdi. Saçı başı dağılan, üstü başı perişan haldeki Menderes, bir arabaya bindirilip güçlükle oradan uzaklaştırıldı.

21 Mayıs'ta Harp Okulu öğrencileri Ankara Kızılay'da sessiz bir yürüyüş yaptı.

27 Mayıs sabahı radyodan Alparslan Türkeş ihtilal bildirisini okudu. Milli Birlik Komitesi yönetime el koydu.

İnönü'nün haberi yoktu

İnönü, 7 Mayıs 1960'ta bir yabancı gazetecinin, “Ordunun hissiyatından bahseder misiniz?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “Ordunun politikaya karışmasını istemiyoruz. Ordu ile iktidara gelmek istemiyoruz. Bir baskı idaresini, millet kuvvetiyle yıkmak için mücadele ediyoruz.”

Ancak bu röportajdan sadece 20 gün sonra ordu politikaya karışacaktı.

İnönü, 27 Mayıs sabahı, Ankara'da Ayten Sokak'taki evinde “İhtilal oldu” haberiyle uyandırıldı.

28 Mayıs sabahı Orgeneral Cemal Gürsel, telefonla İnönü'yü aradı. Gürsel, İnönü'ye şunları söyledi: “Size karşı kusurluyuz Paşam! Hareketimizi size önceden haber vermedik. Fakat haber verseydik. Bizi bundan caydırmak isteyeceğinizi biliyorduk. Yapacak başka bir şeyimiz kalmamıştı. Bizi affetmenizi rica ediyoruz…” Artık olan olmuştu. İnönü, doğal olarak “mutlu ve uğurlu olsun” dedi, “başarılar” diledi.

Orgeneral Cemal Gürsel, 28 Mayıs'ta bir basın toplantısı yaptı. Gürsel, “Bu hareketi yaparken İsmet Paşa ile mutabakatınız oldu mu?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Asla… Esasen şu kanaatteyim: İsmet Paşa'ya daha önce bu meseleyi açsaydım: ‘Yapma!' diyecekti.”

İnönü, 1 Haziran 1960'ta, 60'tan fazla yabancı gazeteciyle bir basın toplantısı daha yaptı. Burada kendisine sorulan, “Askeri harekattan önce, askeri şahıslar tarafından haberdar edildiniz mi?” sorusuna “Hiçbir surette haberdar edilmedim” yanıtını verdi. İnönü, “Eğer siz haberdar edilmiş olsaydınız, General Gürsel'i tasvip eder miydiniz, yoksa mani olur muydunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı: “General Gürsel bu soruya cevap vermişti. Bana haber vermediler. Haber verselerdi tasvip etmezdim.

İnönü, bir an önce askerlerin sahneden çekilmesini, seçimlerin yapılmasını ve yeniden demokratik dizenin kurulmasını istiyordu. Herekse bunu telkin ediyordu.

KUYUDAN ADAM ÇIKARMA

İnönü, idamları durdurmak için uğraştı

14 Ekim 1960'da başlayan “Yassıada Davaları” 15 Eylül 1961'de sona erdi. Yassıada Mahkemeleri kararını açıkladı.

İnönü, bazı sanıkların idamla cezalandırılacağını öğrendiğinde buna engel olmak için harekete geçti.

İnönü, o günlerde, Milli Birlik Komitesi Üyesi Ahmet Yıldız'a şöyle dedi: “Eğer ölüm cezası çıkarsa, onaylamayın. İdam etme yoluna giderseniz ben İsmet Paşa olarak bütün gücümle karşınızda duracağım. Bunu lütfen Milli Birlik Komitesi'ndeki arkadaşlarınıza iletin.

İnönü, 13 Eylül 1961'de Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'e de bir mektup yazdı. İnönü mektubunda, ölüm cezalarının infazından vazgeçilmesini istiyordu. (Mektup için bkz. Ulus Gazetesi, 17 Ekim 1966)

Cemal Gürsel, eline biraz geç ulaşan mektubu Fahri Özdilek'e verdi. Özdilek, bu mektubu Milli Birlik Komitesi'nin toplantısına getirdi. Ancak mektup orada herkese okunmadı, masanın ortasına bırakıldı; isteyen okuyacak, istemeyen okumayacaktı.

İdam kararları çıkarken Adnan Menderes ve Hasan Polatkan'ın aileleri İnönü'nün evine koştular. Ağlayarak yardım istediler. İnönü'nün eşi Mevhibe Hanım da sanıkların eşleri kadar üzgündü. İnönü'den, idamları durdurmasını istediler. İnönü, kalktı başbakanlığa gitti. Sabah saat 11'de başbakanlığa vardığında Zorlu ve Polatkan hakkındaki kararlar infaz edilmişti. İnönü, Menderes'i kurtarmak için uğraştı. İdamdan vazgeçilmesini istedi. Daha önce “idam yaptırmayacağım” diyen Orgeneral Cemal Gürsel, “komitenin karar verdiğini” söyledi. Umutsuz görünüyordu. İnönü öğleden sonra 4'te tekrar başbakanlığa gitti. Yine çabaladı, ama sonuç alamadı.

Milli Birlik Komitesi, ölüm cezasına çarptırılan 15 kişiden 3'ünün; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan'ın cezasını onayladı, diğer 12 kişinin cezasını müebbet hapse çevirdi. Komitedeki 22 kişiden sadece 8 kişi idamlara “hayır” dedi. Menderes ve arkadaşlarının idamı çok yanlıştı.

İsmet İnönü, iki yıl önce “Sizi ben bile kurtaramam” demişti. Gerçekten de kurtaramadı.

Demem o ki, 27 Mayıs'ı İsmet İnönü yaptırmadı. Kendi ifadesiyle “ihtilalin geldiğini” önceden sezen İnönü, birçok kez DP hükümetini uyardı. İnönü, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmemeleri için de çok uğraştı.

1908'den bugüne; 111 yıllık meclis, 10 yıllık meşrutiyet, 27 yıllık tek partili, 69 yıllık çok partili cumhuriyet tecrübemizle her türlü darbeyi ve baskı rejimini yenecek bir demokratik olgunluğa sahibiz.

KAYNAKLAR: 

1- Metin Toker, İsmet Paşa'yla 10 Yıl, Ankara, 1964.

2- Ali Rıza Akbıyıkoğlu, Demokrasi ve İsmet Paşa, Ankara, 1986.

3- Mustafa Bilgehan, Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü, İstanbul, 2014.

4- Altan Öymen, Ve İhtilal, İstanbul, 2013.

5- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap, İkinci Bölüm, Ankara, 1999.

6- Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. III, İstanbul, 1999.

7- Bülent Ulus, Hakan Güngör, Parola 555K, İstanbul, 2019.

8- Hürriyet Gazetesi, 2 Haziran 1960.

9- Ulus Gazetesi, 17 Ekim 1966.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp