Top
Can Ataklı

Can Ataklı

canatakli@korkusuz.com.tr

21/01/2021

“Sözde cumhurbaşkanı” değil “Böyle cumhurbaşkanı” deyin

ÖNERİ

“Sözde cumhurbaşkanı” değil “Böyle cumhurbaşkanı” deyin

Siyaset sanki seçim öncesiymiş gibi hareketlendi yine.

AKP Genel Başkanı, pandemi kuralları falan tanımıyor, il ve ilçe kongrelerini kalabalıklarla birlikte yapıyor.

Gerçi kendisi uzaktan katılıyor bu toplantılara ama yüzlerce kişi her türlü sağlık önleminden uzak, kapalı mekânlarda bir araya getiriliyor.

AKP Genel Başkanı’nın hedefinde hep CHP var.

Ki, bu başlı başına bir seçim hazırlığıdır.

CHP ise duruma ne kadar hazırlıklı bilemiyorum, tuhaflıklar yapıyorlar.

Örneğin parti içinde muhalif görüşler savunanlar medya önünde haşlanıyor, parti kurmaya veya yeni kurulacak partilere geçmeye hazırlananlara kayıtsızca “güle güle” deniyor.

Oysa iyi bir yönetici, bir kişiyi bile kaçırmaz.

Yine son günlerde açılan “sözde cumhurbaşkanı” söylemi de CHP’nin aleyhine işliyor.

Çünkü “sözde cumhurbaşkanı” sıfatı, temelinde yanlış bir söylemdir.

Cumhurbaşkanının icraatını beğenmeyebilirsiniz, ağır biçimde eleştirebilirsiniz, ama ne olursa olsun seçilmiş bir kişiye “sözde” damgası vurmak en azından demokrasiye olan inanca aykırıdır.

Tabii CHP yönetimi o “sözde” sıfatının “adil olmayan, ekonomiyi batıran, dış politikada ağır hatalar yapan cumhurbaşkanı” anlamlarında kullanıldığını söylüyor ama bana göre bunda dikiş tutturamazlar.

Demokrasi ve hukuku askıya alan AKP, “sözde” lafı üzerinden bir de üstüne demokrasiyi yiğitçe savunan parti gibi kahramanlaştırılabilir bile.

Bu nedenle CHP’liler “sözde cumhurbaşkanı” diye diretmek yerine, yine asıl amaçlarını dile getirebilecek başka yollar bulabilirler.

Bunlardan biri şu; “Sözde cumhurbaşkanı” demek yerine, “Böyle cumhurbaşkanı istemiyoruz” diyebilirler.

Örneğin Erdoğan’ın, CHP’deki başı örtülü kadınlar için kullandığı “vitrin mankeni” sözüne karşı “Kadınları aşağılayan böyle cumhurbaşkanı istemiyoruz” sloganını kullanabilirler.

Örnekleri çoğaltabiliriz.

 Adil olmayan böyle bir cumhurbaşkanı istemiyoruz

 Herkese hakaret eden böyle cumhurbaşkanı istemiyoruz.

 Herkesi terörist ilan böyle bir cumhurbaşkanı istemiyoruz.

 Tüm komşularla kavgalı böyle bir cumhurbaşkanı istemiyoruz.

 Amerika Başkanı’nın telefonla talimatını anında yerine getiren böyle bir cumhurbaşkanı istemiyoruz.

 Kendi partilisine aşı yaptıran, halkı sonraya bırakan böyle bir cumhurbaşkanı istemiyoruz.

Sanıyorum CHP kurmayları, bunlar gibi daha nice slogan bulacaklardır.

Gelelim bunların nerede ve nasıl kullanılacağına.

Birincisi; tüm parti sözcüleri her fırsatta bu örneklerden en az 5’ini söylemeli.

İkincisi ve bana göre daha etkili olanı; en büyük 10 büyükşehir belediyesi CHP’nin elinde. Bu belediyeler bulundukları ilin her yerindeki bilboardlara, panolara, alt ve üst geçitlere bu sloganları asarlar. Milyonlarca insan başını nereye çevirse bu sloganlarla karşılaşır.

Bu durum sarayın kimyasını bozar bana göre.

ÇOK GÜLDÜM

Aşı olmayana kız vermeyiz

Aşı olmayı teşvik etmek için bazı çok aşırı öneriler olduğu gibi, güldüren öneriler de oldu biliyorsunuz.

Bunlardan biri de “Aşı olmayana kız vermeyin” açıklamasıydı.

Zaman zaman hukuki bilgisinden yararlandığım avukat Erdem Akyüz, “kız vermeme” konusunda esprili bir mesaj göndermiş.

Sizinle de paylaşmak istedim;

Aşı için endişeleri olanları ve bu endişeleri dile getirenleri bazı tehlikeler bekliyordu ama aşı olmayanları daha büyük bir tehlike bekliyor:

“Evde kalmak…”

Çünkü aşı olmayanlara kız vermeyeceklerini söyleyenler var.

Evlenme öncesi aşı olmayan erkeğe kız verilmeyecektir.

İyi ama oğlanın aşı olması, kızın aşı olmaması durumunda ne yapılacaktır?

Bir diğer sorun da bundan 30- 40 sene sonra yaşanacaktır. Bugünleri bilmeyen ve yaşamayan gençler; evlenmeyen büyüklerine, evde kalmanın nedenini soracaklardır.

Alacakları cevap “Bizim gençliğimizde, sağlıkçılar, yöneticiler televizyonlar, gazeteler hep ‘Evde kal, evde kal’ dediler, biz de evde kaldık” olacaktır.

Ne yapalım, biz de “Hayırlı kısmetler” deriz.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

3 milyon doz aşı bir kerede mi yapılıyor?

İktidar medyası, Çin’den getirilen 3 milyon doz aşı üzerinden, sanki çok büyük bir seferberlikle herkes aşılanıyormuş gibi yayın yapıyor.

Oysa şu anda gözlediğimiz kadarıyla AKP’nin önde gelenleri ile sağlık çalışanlarına aşı yapılıyor.

Önceki gün huzurevlerindeki yaşlılara da aşı yapıldığını öğrendik.

Anlatılana göre bu etapta 1 milyon 500 bin kişi aşılanacak. 28 gün sonra bu kişilere ikinci doz aşı vurulacak. Doktorlar, asıl etkinin ikinci aşıdan sonra görüleceğini söylüyorlar.

Ancak dün yine doktorlardan aldığım bir bilgi bana çok şaşırtıcı geldi.

Buna göre, şu anda aşı yapılanların sayısı bir milyon kişiyi geçmiş.

Yeni aşı olanlara ikinci aşı için bir garanti sağlanmamış.

Eğer 28 gün içinde en az 3 milyon aşı getirilmezse, şu sıralarda aşı olanların çoğu ikinci aşıyı olamayacağı için yapılan ilk aşının hiçbir etkisi olmayacakmış.

Tabii bunu sorduğumda “Merak etme, ilk etapta gelen aşıların tümünü yapıyorlar, 28 gün içinde nasıl olsa yenileri gelecek” diye lafı ağzıma tıkmaya çalışabilir.

Olsun, tıksınlar…

28 gün sonra, bugün gelmiş olandan da fazla miktarda aşımız varsa ne ala.

Ama yoksa bunun hesabını kim verecek?

NOT: Çin’in bundan sonraki partileri göndermek için 26 Ocak’ı beklediği ileri sürülüyor. Çünkü Meclis’in tatili bu tarihte bitecek. Çin, karşılıklı suçluların iadesi anlaşmasının TBMM tarafından onayını bekliyor. Bu onaylanırsa Çin’in “suçlu” dediği Uygur Türklerinin iadesi söz konusu olacak. Bir tarafta hayati aşı, diğer tarafta “Nerede Müslüman yaşıyorsa, nerede zulüm görüyorsa biz yanındayız” edebiyatı var. Bakalım ne olacak?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Açıkça yazmamıştım ama dinci kafa “öyle değil böyle” diye dayatıyor

İki gün önce AKP Genel Başkanı’nın “Muhalefet 80 yıldır takoz oluyor” sözünü ele almıştım hatırlarsanız.

Bugünden 80 yılı çıkarınca 1941 yılına gidiyoruz.

Yazımda “Bu tarih Atatürk’ün ölümünden hemen sonrası, daha öncesini söylemiyor, çünkü o zaman Atatürk’e de laf edilmiş olacak” demiştim.

Yazının sonunda da takoz olmaktan kastedilenin aslında laik, demokratik sosyal hukuk devleti olduğunu, bununla hesaplaştıklarını belirtmiştim.

Her şeye rağmen çok açık bir yazı değildi.

Ama dinci kafa bunu beğenmiyor.

Bu zihniyet, gelen bazı mesajlardan anladığım kadarıyla benim kibarlığımı kabalıkla öteliyor ve “80 yılı bugünden değil, AK Parti’nin iktidar olduğu 2003’den gergiye doğru hesapla” diyor.

Seçimler 2002’nin kasım ayında yapıldı biliyorsunuz ama o sırada yasaklı olan Erdoğan, 2003 Mart ayında başbakan oldu, yani AKP iktidarı asıl o zaman başlamış oldu.

2003’ten 80 yıl geriye gidince 1923’ü buluyoruz.

Yani Cumhuriyet’in ilan edildiği yıl. Hatırlarsanız Erdoğan, iktidarının ilk yıllarında “79 yılda yapılamayanlar” edebiyatına sarılırdı.

Şimdi yuvarlamışlar bunu 80 yıl diyorlar.

Maksat aynı tabii…

OKURDAN ŞEYLER

65 yaş üstünü rencide eden tutuma bir örnek daha

Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan bir “korona yasağı” Türkiye’de geçerli biliyorsunuz.

65 yaş üstünde olanlara müthiş sınırlamalar getirildi.

Günde sadece üç saat sokağa çıkabiliyorlar, toplu taşıma araçlarına binmeleri de yasak.

Öyle bir hava yayıyorlar ki, sanki salgının bütün suçlusu 65 yaş üstünde olanlar.

Toplumda yaratılan psikoloji nedeniyle birçok kişi yaşlılardan kaçıyor, yan yana gelmek bile istemiyor; hatta evlerde bile bu nedenle sorunlar çıktığını duyuyoruz.

Israrla ben de yazıyorum, örneğin diyorum ki, “65 yaş üstüne getirilen sokağa çıkma yasağı 10.00-13.00 arası. Bu insanlar bankaya gidebilir, devletle olan bir işlerini halledebilir, ama bunun bir saati öğle tatiline denk geliyor, saati hem uzatın hem değiştirin.”

Bugün 65 yaş üstü bir okurumdan gelen mesajı sunuyorum size.

Hiç aklıma gelmeyen bir sorunu dile getirmiş. Okuyalım:

Ben eşime ihtiyaç olmaz diye e-Devlet şifresi almamıştım Can Bey.

Ama şimdi e-Nabız var.

Veee ne hikmetse e-Devlet olmadan, e-Nabız hesabı açamıyorsun.

Neden?

Evet, aile hekimi görüyor ama o da sizin için bir hesap açamıyor.

Bitmedi…Bu e-Devlet şifresini sadece PTT’den alıyorsunuz….

Bitmedi…

Ve bu şifreyi PTT yazan her şubeden alamıyorsunuz.

Bana günde 3 (!) saat izin vermişsin…

Yalan, her şeyinizin yalan olduğu gibi, o da yalan.

Senin bana verdiğin izin saat 10.00-12.00 arası iki saat.

Ben 65 yaşındayım ya… Öyle değil mi?.. Ben yaşlıyım, kendimi koruyamam; aciz bir insanım.

Doğru, benim sabah kalkıp kahvaltı yapıp toparlanmam ancak 11.00’i buluyor.

Ben ne zaman alacağım e-Devlet şifresini?

Evime 200 metre mesafede PTT var ama şifre vermeye yetkili değil.

Sağlıkla kalın lütfen.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp