Top
29/08/2020

Mavi Vatan savunmasında yeni aşama: Türkiye-Yunanistan ihtilafı

Son yirmi yıldır Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) Kıbrıs sorununu kendi lehine çözmek istediği, Yunanistan'ın Ege ve Akdeniz'de Türkiye'nin kapasite geliştirmesinden rahatsız olduğu ve bu yüzden Doğu Akdeniz'i kapatarak Türkiye'yi sınırlamak istedikleri biliniyor. Bu maksimalist arzu her iki ülkenin askeri, ekonomik ve diplomatik kapasitesinin üstünde bir hayal. Bu nedenle bir süredir Yunanistan ve GKRY, Akdeniz'i Türkiyesizleştirme stratejilerine ortak olacak aktör ve kurumlarla yakınlaşmaya çalışıyor. Ancak Yunanistan ve GKRY'nin hesaba katmadıkları iki gerçek var. İlk gerçek, Türkiye'nin Doğu Akdeniz stratejisinin başarısı. Türkiye, Mavi Vatan doktriniyle bölgede keşfedilen doğal gazı Ankara'ya karşı bir engelleme aracı olarak kullanmak isteyen tüm stratejileri durdurmayı başardı. Dahası Ankara karşı stratejileriyle Akdeniz ve Afrika'da kendi hak ve menfaatleri için yeni alanlar da açtı. Bugün, hem donanma unsurlarımız hem de sismik araştırma gemilerimiz Doğu Akdeniz'de. Türkiye'nin Libya MEB hamlesinin ve Afrika diplomasisinin sahayı tıpkı Suriye'de olduğu gibi dönüştürdüğünü biliyoruz. Bu hamleleri yaparken Ankara uluslararası hukuka uygun duruşunu da korudu. Zaten hatırlanacaktır; Türkiye-Yunanistan Navtext krizinin başlangıcında Türkiye kıta sahanlığının batı sınırlarını BM'ye tescil ettirmiş bir aktör olarak uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hakkını kullanmış ve Meis ile Rodos arasındaki bölgeye Oruç Reis'i göndermişti. Türkiye bu hamlesiyle Ege-Akdeniz gibi özel denizlerde kıyıdaş devletlerin aleyhine adalar üzerinden yayılmacılık yapılmasını kabul etmeyeceğini de gösteriyordu. Atina'nın yüzleşmek zorunda kaldığı ikinci gerçek, Türkiye karşıtı ortaklıklarının konjonktüre bağlı, güvenilmez ortaklıklar olduğu gerçeğidir. Atina ve GKRY; İsrail, Mısır, İtalya, ABD, İngiltere, Rusya, Fransa gibi Doğu Akdeniz'de şirket, üs ve donanma güçleriyle var olan aktörler için ortak bir çıkar yaratmayı aslında başaramadı. Öncelikle East-Med'in gerçekleştiğini Rusya'nın görmek istemediğini biliyoruz. İsrail, İtalya, Mısır buldukları rezervleri paraya dönüştürmek istiyorlar ama bölgede sıcak çatışma ihtimali artıkça Doğu Akdeniz gazının da Libya petrolünün de piyasaya çıkamayacağını öngörüyorlar. Üstelik arzu etmedikleri biçimde Türk deniz varlığı Akdeniz'de görünür oluyor. Ve her şeyin ötesinde bölgede ABD, Rusya'yı; Rusya, ABD'yi sınırlamak istiyor. Yunan/Rum yayılmacılığı ABD-Rusya itişmesinde bir faktör değil. Boğazlar rejiminin anahtarını tutan da Irak-Suriye hattında Washington tarafından, Suriye-Libya hattında Moskova tarafından gözlenen güç de Türkiye. Öyleyse, bu tırmanma/tırmandırma neden? Fransa'nın tırmandırma stratejisinin gerçek mimarı olarak ortaya çıktığı malum. BAE-Yunanistan yakınlığını sağlayan Paris, Suriye'yi Rusya-ABD-Türkiye-İran'a, Libya'yı Rusya-Türkiye ve diğerlerine kaybetmenin faturasını Ankara'ya kesiyor. Akdeniz-Afrika hattındaki kayıpları için ceza peşinde koşarken rakiplerini de caydırmaya çalışıyor. Almanya'yı itibarsızlaştırıyor, AB'yi felce uğratıyor, NATO'yu bölünme ile yüz yüze getiriyor. Kesmeye çalıştığı bu ceza Fransa'nın gücünü aslında aşıyor. Ama söyleyelim, tırmandırma stratejisi risklidir. İki NATO üyesi devletin düşük seviyede bir çatışma yaşaması ihtimali halinde ortaya çıkacak jeopolitik riskler Atina-Ankara ilişkilerinin ötesinde bir etki yaratacaktır. Bu nedenle ABD, 26 Ağustos'ta apar topar Türk donanmasıyla birlikte Akdeniz'de ortak tatbikat gerçekleştirdi. Aslında İtalya ve ABD'nin bir gün arayla Türkiye ve Yunanistan'la tatbikat yaparak, iki NATO üyesi arasında taraf tutmadıkları mesajını vermeleri Fransa'ya verilmiş bir cevaptır ama yeterli değildir. Fransa, Yunanistan ve GKRY'nin Batı stratejisini felç eden siyaseti derhal durdurulmalı, Türkiye'nin diyalog çağrısı değerlendirilmeli. Kimse Türkiye'yi egemenlik haklarıyla, Mavi Vatanı'yla sınamamalı; Ankara, Mavi Vatan'ından taviz vermeyecek.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp