Top
Mahmut Övür

Mahmut Övür

mahmut.ovur@sabah.com.tr

21/03/2019

Tehlikeli 31 Mart senaryosu

Önümüzdeki yerel seçimlerin salt bir yerel seçim olmadığını görmek için kahin olmaya gerek yok. Sadece son 5 yılda yaşanan 7 seçime bakmak yeterli. 2014 yerel seçimlerinden 24 Haziran 2018 genel seçimlerine kadar her seçim bir kader seçimiydi. İçeride terör ve algı operasyonlarıyla FETÖ, PKK ve DEAŞ, dışarıda ise ABD ve AB, AK Parti'nin kaybetmesi için her şeyi yaptı. İstihbarat örgütleriyle, ekonomik kurumlarıyla ve medyasıyla her seçime müdahale etti. Bunu da hiç saklamadılar ama sandıkta yenildiler. Hatta darbeyi bile bu halk çıplak bedenleriyle durdurdu. Şimdi bütün bu güçler, bir kez daha seçimle sonuç almayı deniyor. Ancak bu seçimler, geçmiş seçimlerden biraz daha farklı. Geçmişte gizli kapaklı yapılan ittifaklar artık açık yapıldı. ABD'nin aparat olarak kullandığı FETÖ ve PKK neredeyse seçimin ana unsurları haline getirildi. Peki, Türkiye'nin bekasını tehdit eden bu iki terör örgütünün açık tarafı olduğu bir yerel seçim, sadece bir yerel seçim midir? İşte en büyük beka sorunu bu... Hepsinin ortak derdi; 31 Mart'ta AK Parti'yi zayıflatmak. Peki, bir yerel seçimde AK Parti iktidarı zayıflarsa ne olur? Süreç normal olsa hiçbir şey olmaz. Ama normal değil, çünkü Türkiye içeriden ve dışarıdan derin bir kuşatma altında. Ayrıca yapılan ittifaklar da normal değil. Seçimleri beka meselesine dönüştüren de CHP'nin seçim ittifakını İP veya SP ile yapması değil, o ittifak maskesi altında PKK ve FETÖ'yü devreye sokmasıdır. Küresel güç merkezleri bu kirli ilişkiyi ellerini ovuşturarak izliyor. Darbeyle başaramadıklarını 31 Mart'ta siyaset mühendisliğiyle başarmak istiyorlar. Bir an için başardıklarını düşünün... O gece AK Parti iktidarının zayıfladığı haberi gelse, PKK ve FETÖ ne yapar sizce? 'Ne var bunda sadece bir yerel seçim mi derler?' yoksa meydanları yeni bir Gezi kalkışmasına mı çevirirler? Sadece onlar mı? Her seçimde ortadan kaybolan Kemal Kılıçdaroğlu ne yapar? Hemen ortaya çıkar; 'Meşru değildin, şimdi hiç değilsin ve orada oturamazsın' der, kimse de kalkıp 'Hani yerel seçimdi' falan demez. O andan itibaren ülkeyi nelerin beklediğini bir düşünün. Sadece Güneydoğu'da neler olabileceğini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çok net anlattı: 'Altı yaşındaki çocuklara taş vererek kaymakam ve valilerin itibarını ayaklar altına alacaklar. 7 Haziran sonrasını hatırlatmak isterim. HDP yüzde 13 oy aldıktan sonra ortalığı yakıp yıktı. Bunu unutmayalım.' Buna bir de küresel güçlerin neler yapacağını ekleyin. Çünkü o küresel güç merkezlerinde tehlikeli Türkiye hesapları yapılıyor. Hatta şu sıralarda ABD'nin bazı tehditleri seçim sonrasına bıraktığı bile söyleniyor. Buna rağmen Kılıçdaroğlu, 'beka sorunu yok' diyorsa o işin içinde de bir iş var. Bu noktada yine de merak ediyorum; Acaba Kılıçdaroğlu, en azından Washington'un nabzını iyi tutan gazetecilerden Serdar Turgut'u okuyor mu? Büyük ihtimalle sadece o değil, CHP'li siyasi aktörlerin büyük çoğunluğu yazılanları okusalar bile körleştiren nefret nedeniyle anlamak istemiyor. Anlasalardı Turgut'un şu acı uyarısına linçle karşılık vermezlerdi: 'Washington'da çalışıp ulusal güvenlik ve dış ilişkiler üzerine yazılar yazan bir gazetecinin ister genel olsun isterse de yerel her türlü seçime Türkiye'nin beka sorunu olarak yaklaşmaması imkansız. Çünkü benim çalıştığım şehirde Türkiye'ye yönelik ne türlü karanlık oyunlar oynanmaya çalışıldığını, sadece Amerikan yönetiminin değil onun kurduğu global bağlantılar ile Türkiye'nin nasıl hedef haline getirilmeye çalışıldığını her gün her saat görüyor ve dinliyorum' Beka ve seçim ilişkisi bundan daha açık nasıl anlatılır ki...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp