Top
Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

hincal.uluc@sabah.com.tr

26/01/2020

Dostlar beni hatırlasın!..

Işıklar yavaş yavaş karardı.. Perde sessizce açıldı.. Önde boydan boya sararmış başaklar.. O tarlanın içinde sağda üç sandalye var.. Tiyatromuzun üç efsanesi.. Bülent Emin Yarar.. Metin Belgin ve Hakan Gerçek.. Solda sazıyla yalnız günümüzün büyük ustası, Cengiz Özkan.. Ve Bülent girdi konuya.. 'Ben giderim adım kalır Dostlar beni hatırlasın Düğün olur bayram gelir Dostlar beni hatırlasın Can kafeste durmaz uçar Dünya bir han konan göçer Ay dolanır yıllar geçer Dostlar beni hatırlasın Can bedenden ayrılacak Tütmez baca yanmaz ocak Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın Ne gelsemdi ne giderdim Günden güne arttı derdim Garip kalır yerim yurdum Dostlar beni hatırlasın Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüş kim gülecek Murat yalan ölüm gerçek Dostlar beni hatırlasın Gün ikindi akşam olur Gör ki başa neler gelir Veysel gider adı kalır Dostlar beni hatırlasın.' Hatırlamam mı Aşık.. Ben seni hatırlamam mı?. Yıl 1951'di zahir.. Kilis'te Kemaliye İlkokulu'nu bitirmeye çalıştığımız yıllar.. Ders arasında başöğretmen girdi sınıfa.. 'Çocuklar yarın 5'er kuruş getirin' dedi. 5 kuruş simit parası. 25 kuruş da haftalık.. Annemden istedim bir 5 kuruş daha ertesi sabah.. 'Okuldan istediler' dedim. Ne ben merak ettim zaten, ne de annem sordu. Okula bişey alınacaktır herhalde.. Gittik ki, bizi ince uzun bir koridorda topladılar.. En uca bir uzun masa koyup sahne gibi bir şey yapmışlar.. Biraz sonra, belli gözleri görmeyen birini iki yandan yardımla çıkardılar o masaya ve üstündeki sandalyeye oturttular.. Başöğretmen, 'Aşık Veysel' dedi.. 'Halk ozanıdır. Yurdu geziyor adım adım.. Kilis'e bizim okula da uğradı.. O beşer kuruş meğer Veysel'in konser ücretiymiş çocuk başı.. Bir simit parasına dinledim seni Aşık.. Ben seni nasıl hatırlamam.. İlkokul bitti.. Kilis de bitti.. Sonra Antakya.. Ortaokula başlangıç Ordan da Ankara'ya.. Ortayı Kurtuluş Ortaokulu'nda bitireceğiz. Okul açıldı. Bir kaç gün geçti.. Dersteyiz sınıfın kapısından minik, minyon bir hanım girdi içeri.. Sonra öğrendik. Müzik Hocamız Nermin Hanımmış. Bizim ders hocasından izin aldı. 'Çocuklar okulda bir koro kuruyorum. Katılmak isteyenler cumartesi öğleden sonra okula gelsinler. Gelirken de 'Çiğdem der ki, ben alayım' türküsünü öğrensinler.. Hemen el kaldırdım tabii.. O türkü o sıralar çok popüler. Radyo durmadan çalıyor.. Bizim de aile eğlencemiz radyo.. Başka bişey yok ki.. Dinleye dinleye ezberlemişim.. Zaten hani ilkokulda 5 kuruşa dinlemiştim ya, o Veysel'in türküsü üstelik.. 'Çiğdem derki ben alayım Yiğit başına belayım Hepisinden ben alayım Benden ala çiçek var mı Çiçek var mı hey!.' Geldik okula.. En alt kattaki ince uzun koridor gene.. Bir kenarda beş sıra yaptı Nermin Hoca hepimizi.. Kendisi de şef gibi karşımıza geçti.. 'İşaret verince gireceksiniz' dedi.. Verdi işareti.. Girdik.. 'Çiğdem der ki ben alayım.. Yiğit' dedik kaldık.. Hoca iki elini en sert iki yana açarak 'Kesin' işareti yaptı. Sonra 100 kişinin içinde parmağıyla beni gösterdi. Gözleriyle de öyle baktı ki, 'Ben mi' dememe gerek yok.. Sonra ayni şiddetle işaret parmağını kapıya çevirdi. 'Çıkkkk' Çıktım.. Müzik hayatımın sonu olarak çıktım.. Daha beş kelime etmeden bendeki felaket sesi anlayan Nermin Hoca ile sonra çok seviştik. Ortayı lise yapınca, dört sene daha öğrencisi oldum. Okul bitti, muhabbetimiz bitmedi yıllarca.. Öylesi.. Seninle kötü başlayan ama sonu harika dostluklardan biri oldu, Aşık.. Ben seni hatırlamam mı?. Yıllar geçti. Lise de bitti.. Üniversite de.. Askerlik de bitti. 1960 lı yıllar.. Ankara'da gazetecilik karın doyurmuyor.. Cüneyt Ağabey (Koryürek) Türkiye'nin ilk Halkla İlişkiler Şirketini kurmuş.. Beni de şirketin PR Müdürü yaptı.. Good Year, o zaman her evdeki telefon Northern Electric, Lufthansa Alman Hava Yolları. Müşterimiz. Ben de PR müdürüyüm. PR, lafı ilk defa giriyor Türkçeye.. Piar.. Yani Public Relations.. Yani Halkla İlişkiler.. İyi de iş yapıyoruz. Bir gün kapı çaldı. Üç delikanlı girdi içeri.. 'Biz Modern Folk Üçlüsüyüz. Ama bizi kimse tanımıyor. Sen bu ülkenin en iyi PR'cısıymışsın, hadi bizi tanıt' dediler.. Üç ay sonra Ali Paşa Ağıtı ile liste başı oldular. Öyle harikaydılar gerçekten.. Bir gün, Ankara'da spor salonunda bir konser var.. Orda söyleyeceğiz. 10 dakika falan kala, çocukları soyunma odasında bırakıp, en öndeki yerime geçtim, oturdum. Yanımdaki koltuk boş... Biraz sonra Veysel'i getirip yanıma oturtmazlar mı?. Oldu mu kalp atışlarım 180!. Bu Veysel Kilis'te 5 kuruşa dinlediğimiz Aşık değil ki?. Ünü sınırları aşmış en büyük halk ozanı.. Onun yanında oturmak muhteşem ama aklımda o yok.. Az sonra bizimkiler çıkacak ve Veysel'in en ünlü türküsü o zaman, Karatoprak'ı okuyacaklar.. Doğan Canku'nun müzik ve vokal düzenlemesiyle çok sesli Veysel okuyacağız, Veysel'e.. O zaman yaptığımız işin muhalifi çok. En başta da TRT!. Batı sazları ve usulü ile türkülerimizi katlettiğimizi söylüyor ve durmadan denetimde takıyorlar. Gençler bayılıyorlar ama orta yaşı biraz geçtik mi, tutuculuk başlıyor.. Şimdi Veysel ne diyecek?. 'Allahtan görmüyor ve beni tanımıyor' derken biri de gelip 'Aşık, yanında Modern Folk'un meneceri var.. Birazdan senin türkünü de okuyacaklar' demez mi?. Konser nasıl başladı, bitti anlamadım. Karatoprak söylenirken nerdeyse ölüyordum. Sonunda bitti. Aşık beni dürttü. 'Hıncal Bey, beni çocuklara götür' dedi.. Koluna girdim. Kulise gittik. Çocukları tanıttım.. 'Allah sizden razı olsun çocuklar' dedi Aşık ilk.. Sonra 'Size teşekkür ederim' dedi.. 'Sizin sayenizde bugünün gençleri, sizin sayenizde dünya Veysel'i tanıyacak, dinleyecek.. Allah sizden razı olsun..' Sen ne büyük adam, o görmeyen gözlerinle ne 'İleri görüşlü' adamdın Aşık.. Kara Toprak o günden sonra, beş kıtada, yüzlerce ülkede, yüzlerce konserde binlerce yabancıya çaldı söyledi, o kutladığın üç genç.. Ben seni hatırlamam mı, Aşık!. Bülent'in her 'Dostlar beni hatırlasın' deyişinde bunlar geldi geçti gözlerimin önünden işte Aşık.. Hem ağladım, hem dinledim, bütün gece.. ..ve Metin başladı, bir başka Veysel ezberime.. 'Kambur felek sanki beni kayırdı Eşten dosttan nazlı yardan ayırdı Gizli sırrım memlekete duyurdu Sanki benim bir ettiğim var gibi Kimine at vermiş estirir gezer Kimine aşk vermiş coşturur gezer Kimine mal vermez koşturur gezer Sanki bunu zengin etmek zor gibi. Bir kısmına yayla vermiş köy vermiş Bir kısmına büyük büyük pay vermiş Sevdiğine güzellikle boy vermiş Al yanaklar şule verir nur gibi Birinin aklı yok deli divane Bir kısmı muhtaçtır acı soğana Bir kısmını zengin etmiş yan yana Şimdi kendi saklanıyor sır gibi Kimine saz vermiş çalar eğlenir Kimi zevk içinde güler eğlenir Veysel gözyaşlarını siler eğlenir Yeter gayrı yumma gözün kör gibi Ne dizelerdir bunlar, insanın içine hem de damardan akan.. ..Ve Hakan.. Hem de ne Hakan.. 'Güzelliğin on par'etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulamaz Gönlümdeki köşk olmasa Tabirin sığmaz kaleme Derdin dermandır yareme İsmin yayılmaz aleme Aşklarda meşk olmasa Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikri başka başk'olmasa Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Aşık ve maşuk olmasa Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana aşık olmasa..' Ah be Aşık.. Bugünleri o zamandan görmüş ve nasihatlemişsin bizi ama, hani nerde aldıran.. Hani nerde senin efsane laflarını anan.. 'Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikri başka başk'olmasa' Fikirler başka başka olacak tabii.. Koyunla kurttan farkımız, başka başka fikirde olsak da birlikte gezebilmemiz değil mi?. Düğümler öyle çözülmez mi?. Ah ki, ah!.. ..Ve Cengiz girdi, o konuşturduğu sazıyla.. 'Gönül sana nasihatım Çağrılmazsan varma gönül Seni sevmezse bir güzel Bağlanıp da durma gönül Ne gezersin Şam'ı Şark'ı Yok mu sende hiçbir korku Terk edersin evi barkı Beni boşa yorma gönül Yorulursun gitme yaya Hükmedersin güne aya Aşk denilen bir deryaya Çıkamazsın girme gönül Ben kocadım sen genceldin Başa bela nerden geldin Gahi indin gah yükseldin Şimdi oldun turna gönül Bazı zengin bazı züğürt Bazı usta bazı şagird Bazı koyun bazı aç kurt Her irenkten derme gönül Veysel gönülden ayrılmaz Gahi bilir gahi bilmez Yalan dünya yarsız olmaz İster saçı sırma gönül..' Gece nasıl geçiyor anlamıyorum.. Bitsin hiç istemiyorum.. Öyle bir dev Veysel.. Ve sahnede öyle devler.. Bir Karatoprak girdi önce Cengiz sazı ile melodiyi kalbimize akıtarak.. Sonra Bülent, Metin ve Hakan sözleri paylaşarak şiirin tümünü okudular, içimize.. 'Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sâdık yârim kara topraktır Beyhude dolandım boşa yoruldum Benim sâdık yârim kara topraktır Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü isteğim topraktan aldım Benim sâdık yârim kara topraktır Koyun verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sâdık yârim kara topraktır Âdem'den bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyva yedirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sâdık yârim kara topraktır Karnın yardım kazmayınan belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır İşkence yaptıkça bana gülerdi Bunda yalan yoktur herkes de gördü Bir çekirdek verdim dört bostan verdi Benim sadık yârim kara topraktır Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam nerde kalırım Benim sâdık yârim kara topraktır Dileğin varsa iste Allah'tan Almak için uzak gitme topraktan Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan Benim sâdık yârim kara topraktır Hakikat ararsan açık bir nokta Allah kula yakın kul da Allah'a Hakkın gizli hazinesi toprakta Benim sâdık yârim kara topraktır Bütün kusurumuzu toprak gizliyor Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sâdık yârim kara topraktır Her kim ki olursa bu sırra mazhar Dünyaya bırakır ölmez bir eser Gün gelir Veysel'i bağrına basar Benim sâdık yârim kara topraktır ..Ve Veysel sadık yari Toprağı böylesine anlatılırken, o toprağı nasıl gökdelenler ve rezidanslara döndürdüğümüzü anlatan fotoğraflar da ekrandaki kule perdelerde Veysel'le karşı karşıya sahneye dikiliyor.. Ve Bülent önce benim en ama en sevdiğim, Aşkın Arsunan Aranjmanı ve Duygu Tarhan yorumu ile Uzun İnce Bir Yoldayım'a giriyor. 'Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Uykuda dahi yürüyom Kalmaya sebep arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece Kırk dokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşem gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece Düşünülürse derince Irak görünür görünce Yol bir dakka miktarınca Gidiyorum gündüz gece Şaşar Veysel işbu hale Gah ağlayan gahi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece' Artık bunun üstüne bir şey dinleyecek halim yok.. Ama geceyi düzenleyen Atila ve Mehmet Birkiye Kardeşlere nemlenen gözler yetmiyor. Beni bile hüngürdetecekler.. Aşık kendi koymuş adını 'Son Şiir' diye.. Şu satırları okurken ağlar zaten insan.. Peki ya Bülent gibi bir dev, okumaz da yaşatırsa.. 'Selam saygı hepinize Gelmez yola gidiyorum Ne karaya ne denize Gelmez yola gidiyorum Ne şehire ne de köye Ne yıldıza ne de aya Uçsuz bucaksız deryaya Gelmez yola gidiyorum Gemi bekliyor limanda Tayfaları hazır ondan Gözüm kalmadı cihanda Gelmez yola gidiyorum Eşim dostum yavrularım İşte benim sonbaharım Veysel karanlık yollarım Gelmez yola gidiyorum' O 'Gelmez yol'a hepimiz gideceğiz Aşık.. Gidip sana geleceğiz. Orda yeniden buluşacağız.. Vasiyetimdir, kefenin cebi yok ama, gene bir beş kuruş koysunlar bir yanına..

***

Abbas!.. Efendim kısmetse siz bu satırları okurken, ben Aile Yeni Yıl Toplantısı için Ankara'da olacağım.. Dönüş yolu yarın, İnşallah.. Yani dükkan salı günü kapalı.. Ali Kestaneci dost bu dükkanı Balat'ta görmüş, resmini çekip bana yollamış.. 'Şükürki, seninki Bazen Kapalı' diye de not düşmüş, altına.. Aynen, öyleyiz, Ali..

***

Pazar Neşesi Bu hafta Pazar Neşemiz, neşe küpü dostum Eyüp Karadayı'dan.. Kahvede oturmuş, kağıt oynamakta olan emekliler, bir yandan da sohbet ediyorlardı.. Konu bir ara geçim sıkıntısına geldi.. Emekli felsefe öğretmeni Rasim bey, her zamanki gibi ortaya ilginç bir tespitini attı: 'Farkında mısınız?. Yaşlandıkça çoğumuz zenginleşiyoruz?' 'Hoppala!. Şimdi nereden çıktı bu' diyenleri susturan Rasim Hoca, gerekçelerini teker teker saymaya başladı.. - Saçlarımız gümüşi oluyor!.. - Ağzımızda dişlerin çoğu altın kaplanıyor! - Böbreklerimizde taş oluşuyor !.. - Kanımızda bol şeker birikiyor!.. - Damarlarımız demir doluyor !.. -Bağırsaklarımızda da bol bol doğal gaz dolaşıyor!.. Bunların hepsi aslında birer servet değil mi!?.. Peki ama hangimiz farkındayız?.'

***

Latin Sözleri 'Blanditia, non imperio fit dulcis Venus.' 'Aşk, emretmekle değil, iltifatla tatlılaşır!' Publilius Syrus
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp