Top
15/06/2013

Gezi Parkı olayları üzerinden internet gençliği

Gezi Parkı olayları toplumun tüm kesimlerinde farklı boyutlarıyla tartışılmaya devam ediyor. Olayların arkasındaki siyasal ve ekonomik boyut bir yana, karşımızda okunmayı bekleyen önemli bir alt başlığı var: 'fark edilmesi gereken yeni kuşak'. İnternet ile özdeşleştirilen bu yeni kuşaktan adeta yeni bir toplumsal sınıf gibi söz ediliyor. Hatta efsaneleştirilerek 'Yeni Türkiye'nin sesi olarak niteleniyor. Kuşkusuz herkesin dikkate alması gereken önemli ve farklı bir ses bu. Fakat bu ses on yıl önce iş başına geçmiş 'Yeni Türkiye' vizyonunun bir tezahürü. Bugün Türkiye toplumunda vesayetler, darbeler, ekonomik sorunlar yerine 'çevre, mimari, demokrasi' gibi gelişmiş toplum gündemleri konuşulabiliyorsa bu, on yıl önce ortaya konan vizyonun gençliğe sunduğu bir imkan aynı zamanda. Bu nedenle bu genç kuşağın Türkiye'deki gelişim süreci içinde demokrasi sınavına dahil olan yeni bir nefes olarak konumlandırılması toplumsal ve tarihsel gerçekliğe daha uygun görünüyor. Her toplumsal meselede olduğu gibi burada da konunun bütün yönlerine hak ettiği kadar önem vermek ve bu vesileyle yeni toplumsal gelişmeleri etraflıca analiz etmek gerekiyor. Bu bağlamda Gezi Parkı'nda 'fark edilmesi gereken yeni kuşak' kuşkusuz görmezden gelinemez. Gözlerini dünyaya açtıkları anda fotoğrafları siber alemin uçsuz bucaksız köşelerine yayılan ve kendilerini bu siber uzamda gerçekleştirmiş bir kuşaktan söz ediyoruz. Ortaya koydukları tutumların, meselelere yaklaşım biçimlerinin önceki kuşaklar gibi olması elbette beklenemez. Fakat bu farklılık onları üstlenmeleri gereken kuşaklar üstü insani sorumluluklardan kurtarmıyor. Zira Gezi olayları örneğinde olduğu gibi samimi talepleri demokratik haklar çerçevesinde dile getirmekle, marjinal unsurlara fırsat vermek ya da tebessüm ettiren esprilerle, galiz küfürlerin iç içe geçtiği bir noktada kendi çağının meşru sesi olmak gibi zor bir imtihanla yüz yüze kalabiliyorlar. Üstelik doğruyla yanlış bilginin, manipülasyonla provokasyonun kol kola gezdiği bir siber toplulukta kendi varlıklarını gerçekleştirmek durumundalar. Tam da burada tanınmayı talep ettikleri topluma karşı sorumlulukları ortaya çıkıyor. 'Elektronik demokrasi', 'hızlandırılmış çoğulculuk' gibi yeni kavram denemelerinin yapıldığı, coğrafyası olmayan bu siber alan yeni kuşak için belki zahmetsizce kazanılmış bir 'genişleme' olarak değerlendirebilir. Fakat bu kazanımın 'yoğunluk'ta kayba dönüşmesi uzak bir ihtimal değil. Zira siber âlem, insanların sorumluluk almadan, ilk elden deneyim sahibi olmadan kendini tüm kamusal sorunlar hakkında fikir yürütme makamında görebileceği kaypak bir zemin. Nitekim iletişimciler, bu sürecin insanı aidiyetten uzaklaştırdığını, bu kadar yoğun bilgi birikiminin insandaki karar aşamasını sürekli ertelediğini, daha çok şey keşfettikçe insanın dünya görüşünü yeniden gözden geçirdiğini söylüyor (H. Dreyfus, Cogito, sayı 30). Doğal olarak bu da, insanı karar ve harekete gerek kalmadan sonsuz düşünce olasılığının olduğu kaypak bir dünyada yaşamaya mahkûm ediyor. Böyle bir ortamda yeni kuşağın pergelin bir ayağı ile sınırları olmayan bir dünyada dolaşırken, pergelin diğer ayağını nereye sabitleyeceği konusu hayati önem kazanıyor. Çünkü bu dolaşım, sadece 'boş vakit' ya da 'eğlence'nin karşılığı olan masum bir eyleme değil, kendi çağının demokratik kültürünü, siyaset ahlakını ve toplumsal sorumluluğunu inşa eden bir duyarlılığa da tekabül ediyor. Bir e-posta adresine sahip olmak dışında hiçbir bedel ödemeye gerek kalmadan herkesin dahil olabildiği bu cazibeli sosyal laboratuvar gençlere çok şey öğretse de, onları eğitmiyor. Bu nedenle bilgi, yeni kuşağın elinde bazen patlayabiliyor. Tek başına masum sayılabilecek bir '140 karakter', yayıldığı sınırsız alanda milyonlarca insanın dünyasında umulmadık etkilere sebep olabiliyor. Oysa hangi kuşağa ait olursa olsun ya da hangi enstrümanla kendini gerçekleştirirse gerçekleştirsin insanın yaşadığı dünyaya, geçmişe ve geleceğe sorumluluğu ortadan kalkmıyor. Üstelik bu yeni kuşak önceki kuşakların yaşadığı siyasal ve toplumsal travmalardan en az etkilenmiş ve güncel meselelere daha arı ve duru bir zihinle bakabilme potansiyeline sahip genç zihinlerden oluşuyor. Bu nedenle Gezi Parkı olaylarında fark edilen bu 'yeni kuşak' on birinci yılına giren 'Yeni Türkiye'de hem demokrasinin gelişmesine katkı sunacak önemli bir rol üstlenebilir hem de 'Eski Türkiye'ye dönmek isteyenlere karşı panzehir olabilir. Yeter ki elindeki imkânı kuşaklar üstü insani değerlerle kuşatsın.

H. Hümeyra Şahin / YAZAR

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları