Top
Ferhat Ünlü

Ferhat Ünlü

tulu.gumustekin@sabah.com.tr

20/10/2019

Göçmenin sığınağı Anadolu

Anadolu... Göçmenin sığınağı... Dünyanın rahmi... 'Doğuş'un literal ve mecazi sembolü... Vatanımızın isminin etimolojik kökeninde; üzerinde yaşadığımız toprakların dişil, doğurgan ve anaç doğasını gözler önüne seren işaretler var. (Türkçe ana kelimesinden kaynaklanan bir anaçlık değil ama bu.) Anadolu, Yunanca'da 'Doğu' anlamına gelen Anatole kelimesinden türemiş. Bunun da kökeninde 'doğmak' manasına gelen anatelein fiili var. Anadolu kelimesinin etimolojik kökenini Türkçe 'ana' ve 'dolu' sözcükleriyle açıklamak ise 'Güneş Dil Teorisi'nin moda olduğu 1930'lardaki milliyetçi tarih anlayışına uygun. Ve fakat tarihsel hakikatlere değil... Doğu Romalılar, kendi topraklarının doğusunda kaldığı için buraya Doğu Ülkesi anlamına gelen 'Anatolia' adını vermişler. Bu isim ilk kez 7. Yüzyılda Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve Mersin bölgelerini kapsayan 'Anatolikon Thema' idari birimi için kullanılmış. Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı ile sahada ve diplomatik kararlılığı ile de masada elde ettiği 'Güvenli Bölge'ye yerleştireceği göçmenler bağlamında Anadolu'nun tarih boyunca savaş dönemlerinde aldığı göçleri özetle anlatacağım. Böylesi bir yazıya başlarken vatanımızın, yuvamızın adının kökenini açıklamak handiyse (Bu kelimeyi de hiç sevmem ama!) elzemdi. Zira Romalıların deyişiyle isim ruhtur. Anadolu, ismiyle müsemma bir yurt. Tarih boyunca sayısı meçhul savaş göçmenine ev sahipliği yapmış. ABD'nin -Türkiye'nin zoruyla- 444 kilometrelik sınır hattı boyunca 32 kilometrelik derinlikte güvenli bölge oluşturulması projesini kabul etmesi üzerine bir kısmı kendi ülkelerine dönecek olan Suriyeli sığınmacılar bunun son örneği. ANTİK ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE GÖÇ Pre-historik dönemlerden bu yana (Tunç ve Demir çağlarında) yoğun göç alan Anadolu, yalnızca yakın tarihte değil, kadim çağlardan bu yana hep savaşlardan kaçanların sığınağı olmuş. Ayrıca doğal afetlerle evlerini barklarını kaybeden insanlar, vatanlarını terk etmek zorunda kalınca Anadolu'ya, bu güvenli yuvaya sığınmış ve burayı yurt edinmişler. Anadolu'nun hep göç alan bir coğrafya olduğu çivi yazılı tabletlerde, hiyerogliflerde görülüyor. Asur ve Babil'den yoğun göçler olmuş mesela. Bu göçler hakkında yapılmış çok fazla çalışma yok. Alanının belki de tek yetkin çalışması Prof. Dr. Osman Köse'nin editörlüğünü yaptığı Geçmişten Günümüze Göç başlıklı akademik eser. Çalışmada pek çok akademisyenin tarihte göç olgusuyla ilgili makaleleri yer alıyor. Türklerin Anadolu'ya gelişi de yine bu yazının konusu kapsamında değerlendirilebilir. Türklerin Selçuklular önderliğinde 1020'lerden itibaren Azerbaycan'a gelmesi ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın 1071 yılında gerçekleştirdiği Malazgirt Zaferi bu sürecin miladı. 13. yüzyılda başlayan Moğol istilası neticesinde Orta Asya'da yaptığı saldırılar yüzünden Türkî halkların Anadolu'ya göç etmek zorunda kalması da Anadolu'nun Türkler için de vaktiyle bir güvenli yuva işlevi gördüğünün ispatı. Anadolu, bin yıldır bu topraklarda olan Türkleri bünyesine kattıktan üç yüzyıl sonra da hatırı sayılır bir Yahudi zorunlu göçüne ev sahipliği yapmış, ki bugünkü Suriyeli sığınmacılar meselesini en çok andıran göç dalgası bu. Sefarad Yahudileri'nin artan anti-semitizm dalgası yüzünden 1492 yılında yayımlanan bir fermanla İspanya'dan kovulmasının ardından Osmanlı tarafından ağırlanmalarından bahsediyorum. Bu dönemde az değil buz değil 230 bin Yahudi, ana üssü Anadolu olan Osmanlı yurduna sığındı. Bünyesi şovenizmi tarih boyunca kabul etmemiş Anadolu, tıpkı diğer bütün ırklar gibi Yahudi göçmenlerin de sığınağı işlevini gördü. Yüzyıllar boyunca... Ve bu kadim gelenek halen geçerliliğini koruyor.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp