Top
Ferhat Ünlü

Ferhat Ünlü

tulu.gumustekin@sabah.com.tr

13/06/2021

NATO’nun ‘CPR’ zirvesi

Henüz küresel manada bir 'medikal diktatörlükler çağı'na girmemiş olsak da tıbbın, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar politikaya etki ettiği bir zaman diliminde yaşadığımız için yazının başlığını medikal bir kavramın üzerine kurmayı uygun buldum. CPR (açılımı ile 'Cardiyopulmoner Resusitasyon') kalp durması ve nefes alamama vakalarında kişiyi hayata döndürmek amacıyla kullanılan bir ilk yardım yöntemi. Kardiyo kalbi, Pulmoner akciğerleri, Resüsitasyon ise solunum veya kan dolaşımı azalmış kişilere yapılan müdahaleleri ifade eden terimler. Yarın Belçika'nın başkenti Brüksel'de başlayacak NATO Zirvesi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (Örgüt diye yerleşmiş ama 'Teşkilat' bence daha uygun. Çünkü örgüt kavramının, illegal çağrışımları var) için bir anlamda ölüm-kalım toplantısı olacak. Yalnızca bundan bir önceki NATO Zirvesi'nde Aralık 2019'da, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' dediği için değil... Fakat aynı zamanda bu zirvede NATO'nun yakın ve orta vadedeki geleceğini şekillendirecek 2030 vizyonu belgesi görüşüleceği için... Geçtiğimiz günlerde ülkesinin güneydoğusundaki Drome bölgesinde 12. Yüzyıl'da Fransız şövalyelerinin savaşlarda kullandığı 'Montjoie Saint-Denis!' (Gücümsün Aziz Denis) narası eşliğinde bir 'Sarı Yelekli' muhaliften talihsiz biçimde tokat yiyen Macron, NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylerken mübalağa ile bir gerçeğe işaret etmişti. Ama bunu yaparken 'Teşkilat'ın medikal müdahale gerektiren köklü, yapısal sorunlarına hiç değinmedi, yalnızca Türkiye'yi 'NATO'nun yaramaz çocuğu' olarak resmetmeye çalıştı. Macron, Türkiye'nin Suriye'deki NATO dışı askeri faaliyetlerini homurdanarak dillendirdi, dillendiriyor. Hâlbuki Türkiye, NATO müttefikleriyle birlikte Suriye'de bir güvenli bölge kurulmasını defalarca önermişti. Ancak bu çağrıya kimse kulak asmayınca, daha doğrusu herkes kulağının üstüne yatınca Türkiye kendi göbeğini kesmeye karar verdi. Aradan geçen iki yılda 'Macron'un Türkiye ile ilgili sancıları'na Suriye'nin yanı sıra Doğu Akdeniz ve Libya konuları da eklendi ve Macron'un bu meselelerde Türkiye karşıtı bir strateji izlediği sır değil. Macron'un Dağlık Karabağ konusundaki Türkiye karşıtı tavrı da not düşülmeli. Erdoğan, Macron'a bu yüzden 'Bana kızacak ama daha siyaseti öğrenememiş' demişti. Yarınki zirve; NATO tarihinin en kritik zirvelerinden biri, belki de birincisi. Zira kuruluşundan bugüne kadar 31 zirve yapan 'Teşkilat'ın geleceği belirli bir oranda bu toplantıda şekillenecek. Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Türkiye, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Kanada, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Macaristan, İzlanda, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Karadağ, Hollanda, Kuzey Makedonya, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya ve Slovenya'nın üye olduğu NATO'nun zirvelerinin mutat bir zaman aralığı yok, bazen birkaç yıl atlamayla, bazen senede iki kez olarak yapılabiliyor. Bugüne dek 1957, 1974, 1975, 1977, 1978, 1982, 1985, 1988, 1989 (İki kez), 1990, 1991, 1994, 1997 (İki kez), 1999, 2001, 2002 (İki kez), 2004 (28–29 Haziran'daki bu zirveye Türkiye ev sahipliği yaptı), 2005, 2006, 2008, 2009, 2010, 2012, 2014, 2016, 2017, 2018 ve 2019 senelerinde zirve yapıldı. ÖNCELİK 'VİRÜS TERÖRÜ' DEĞİL, 'TERÖR VİRÜSÜ' Zirveye kapsamlı dosyalarla hazırlıklı biçimde giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda ve Letonya Cumhurbaşkanı Egils Levits ile baş başa görüşmeler yapacak. Erdoğan'ın, ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile de görüşmesi planlanıyor. Zirvede Türkiye ile ilgili olarak gündeme gelecek iki kritik konu başlığı; NATO ve ABD ile aramızdaki S-400 krizi (Bu gerekçeyle Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması da...) ve ABD'nin terör örgütü YPG'ye verdiği destek. Biden da NATO'nun can çekiştiğini ve 'Teşkilat' ruhunun yeniden canlandırılması gerektiğini düşünen bir politikacı. En azından bu konuda bir önceki Başkan Trump'tan daha istekli olduğu aşikâr. Ne var ki NATO'nun başat gücü bir terör örgütüne destek verdikçe, hatta ona 'teşkilat', 'yarı devlet' muamelesi yaptıkça bahse konu ruhun yeniden canlandırılması eskilerin deyimiyle kabil değil. Zirvenin en kritik görüşmesi olan Biden görüşmesi için Türkiye kapsamlı bir dosya hazırladı. ABD'nin, kendi bütçesinden terör örgütü YPG'ye 850 milyon dolar yardım yapma kararı ile silahlandırılmasından ve ABD'nin açık desteğinden duyulan rahatsızlık iletilecek. Bu çerçevede YPG'ye verilen ve PKK'nın eline geçen silahlarla ilgili istihbaratlar ve belgeler de ABD heyetine aktarılacak. Zirvede bu iki temel mesele haricinde Türkiye ile ilgili gündeme gelecek diğer konu başlığı ise Doğu Akdeniz'de NATO üyesi komşumuz Yunanistan ile yaşadığımız gerilim. Türkiye ile Yunanistan arasında olası bir çatışmanın önlenmesi için bir NATO mekanizması kurulmuştu. Gerçi pek işe yaramadı ama dostlar alışverişte görsün! Biden'ın 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirmesi de zirvede Türkiye'nin masaya koyacağı bir diğer konu başlığı. Erdoğan, daha önce yaptığı gibi arşivlerin açılması ve tüm belgelerin konunun uzmanlarınca incelenmesi önerisinde bulunacak. (Bu konuda Ermeni lobisinin; Biden, Kamala Harris ve Nancy Pelosi'nin aklını çeldiği yabancı basında sık sık yazılıyor.) ABD heyetiyle yapılacak görüşmelerdeki konu başlıklarından biri de FETÖ Lideri Gülen'in iadesi olacak. Ancak bu konuda bir ilerleme beklemek iyimserlik olur. Reuters'in yayınladığı bir haber analizde Türkiye'nin zirvedeki Erdoğan-Biden görüşmesi konusunda iyimser olduğu yazıldı. İyimser olunabilir, ama Gülen'in iadesi konusunda değil... Beyaz Saray da bu görüşmeyi yüz yüze diplomasi için bir fırsat olarak nitelendirmişti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD'nin Türkiye ile birçok stratejik alanda çalışma niyeti olduğunu, bu niyeti mevkidaşı Antony Blinken ile Biden'da gördüğünü söylemişti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da, NATO Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı (MARSEC COE) açılışında zirveye dair 'ılımlı' konuştu. Akar, 'NATO müttefiklerimiz, dünyanın birçok bölgesinde terör örgütlerine karşı kararlılıkla mücadele etmişlerse de maalesef PKK/YPG terör örgütüne karşı aynı kararlı duruşu göstermemiştir. ... S-400 konusunda muhataplarımızın teknik anlamda kaygısını ele almaya hazır olduğumuzu da defalarca belirttik. Bu konuda devlet başkanlarımızın verecekleri kararlara göre gerekli çalışmaları yerine getireceğiz. Görüşmelerde açık ve şeffaf davranıyoruz. Makul ve mantıklı çözümler her zaman mümkün. ... Türkiye, NATO'ya kuvvet katkısında birinci, komuta yapısı dâhil, NATO misyon, harekat ve karargâhlarına yaklaşık 3 bin personel ile iştirak eden sıralamada ilk beş ülke arasındadır. Bunun yanı sıra gayri safi milli hasılasının yaklaşık yüzde 2'lik oranı ile askeri bütçeye en fazla katkı sağlayan ilk sekiz ülke arasında yer almaktadır.' NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, Türkiye'nin önemli bir ortak olduğunu belirtti ve terör örgütü DEAŞ'la mücadeleden sonra da 'İttifak'ın güney sınırında istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam edileceğini söyledi. GEÇTİĞİMİZ YILIN GERGİN TOPLANTISI Geçtiğimiz yıl 2 Aralık'ta NATO reformunun ele alınması gereken dışişleri bakanları toplantısına Pompeo-Çavuşoğlu arasındaki gerilim damgasını vurmuştu. ABD'li bakan, Ankara'yı Akdeniz'de gerilim çıkarmak ve Rusya'ya hediye vermekle suçlanınca Çavuşoğlu; ABD'ye Yunanistan'ın tarafını tutmak, Avrupa Birliği'ni Ankara'ya karşı örgütlemek, Ankara'ya ABD yapımı Patriot hava savunma sistemleri satmaya yanaşmamak gibi bir dizi suçlama yöneltmişti. Çavuşoğlu ayrıca ABD ve Fransa'nın, Ermenistan'ı destekleyerek çatışmaları daha kötü hale getirdiğini söylemişti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ise mezkûr toplantıda, 'Türkiye, Rusya'nın saldırgan müdahaleciliğine öykündüğü müddetçe ittifak içinde uyuma erişmenin mümkün olamayacağını' iddia etmişti. Bak hele bak bak! Türkiye, 2019'da NATO'nun 70. yılının kutlandığı zirvede Baltık devletleri ve Polonya için hazırlanan savunma planını veto etmedi. Ancak bu rağmen NATO'dan YPG'nin terör tehdidi olarak tanımlanması talebine olumlu yanıt bulamadı. Türkiye'nin, 'müttefikler'den terör konusunda destek gelmezse bu tür planları bundan sonra bloke edeceğini tahmin etmek güç değil. TÜRKİYE, NATO'NUN ÖNEMLİ ORGANI NATO Zirvesi'nde ülkelerin Koronavirüs'le mücadele programları da -pandemi artık küresel güvenliğin bir unsuru olduğu için- gündeme gelecek. NATO üyeleri arasındaki aşı sertifikası anlaşmaları (Türkiye ile Yunanistan arasındaki gibi) başta olmak üzere diğer işbirliği konuları da masaya yatırılacak. Aralık 2019'da son NATO zirvesi yapıldığında, ABD'nin, 'Teşkilat'ın gelecekte, hatta bugün bir numaralı rakibi olarak gördüğü Çin'de Koronavirüs tehdidi yeni yeni ortaya çıkıyordu. Bu tehdit, medikal güvenlikle, medikal istihbaratla ve gelecekteki biyolojik savaş senaryolarıyla da ilgili olduğu için ciddiye alınıyor. Gelgelelim kelimenin literal anlamıyla terörle mücadelede sınıfta kalan NATO'nun mecazi anlamda 'virüs terörü'yle uğraşacak enerjisi yok. Çünkü ancak CPR'la hayata döndürülecek daha hayati tıbbi sorunlara düçar olmuş durumda. Öyle ki; 'beyin ölümü' gibi iddialı alegoriler halen dolaşımda. Ve hayata dönüş için NATO'nun en önemli organlarından biri olan Türkiye'nin aidiyet hissini güçlendirecek esaslı kararlar almaktan başka çare de görünmüyor.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp