Top
Cem Sancar

Cem Sancar

cemsncr@gmail.com

19/03/2023

Dişimizi sıkarak geldik biz bugünlere!

Yüzyıl önce dişçi korkumu yenip Nişantaşı'nda şık bir muayenehanenin kapısını çalmıştım. Çenemdeki zonklamalarla, ödüm koparak koltuğa oturmuştum. O zamanlar büyük bir medya kurumunun yeni çıkacak gazetesinin yönetimindeydim. İşkence çektiğimi gören üst düzey biri tavsiye etmiş; bütün itirazlarıma rağmen zatımı sosyete dişçisine postalamıştı. "Adamı haber yaptık sana indirim yapacak!" demişti. O sözde indirimli fiyatı görünce anyayı konyayı anlayacaktım!..
Neyse mevzu o değil, mevzu başka. Havalı doktor ağzımı kontrol etmiş, uyurken dişlerinizi sıkmaktan dişlerinizin mineleri gitmiş, demişti. Entelektüel işler yapanların genel durumu bu, diye eklemişti.
Elit doktorun bilmediği şeyler vardı. Meselenin entelektüellikle ilgisi yoktu. Öyle bir ülkede, öyle bir atmosferde yaşıyorduk ki anca dişlerimizi gıcırdatarak dayanabiliyorduk. 90'lı yıllar ve 2000'lerin başlarıydı. Korku ve baskının zamanları...
Generaller her konuda siyasilere papara atar, seçilmişler bu demokrasi tiyatrosunda figüran rolü yapar ve höt denince susar, zöt deyince istifa ederlerdi. Sabotajların, bombalı saldırıların, faili meçhullerin ıssız ormanında kimsesiz çocuklardık. Dişlerimizi kırarak yaşıyorduk biz o yıllarda...



***

Üç kuşak İstanbulluydum. Bir memur ailesinin çocuğuydum. Kurucu partinin yönettiği belediyelerde yaşayan herkes gibi biz de balçık ve kolera varoşlarında büyümüştük. Kimsesizliği normallik sanmıştık. Neden sonra Müslümanlar belediyeleri ele alınca normal neymiş fark ettik! Haliç'e beton atalım falan derken Haliç temizlendi. Ta Adalar'a kadar doğal gaz getirildi. İmkânsız diye yazıyordu gazeteler. Daima imkânsızı becerdiler...
Ardından vesayetlerle kapışmalar geldi. Müslüman siyasiler hükümet kurmuşlardı ama arkadaki takoz oligarşi devam diyordu. Bu mücadele uzun sürdü. Nihayet, 15 Temmuz'da tekbir rüzgarlarıyla, eh bir miktar nefes alındı.
Ne yapıldıysa eksik fazla Müslüman siyaset yaptı burada, onu söylüyorum...



***

Depremin ikinci günü Mardin'den Gaziantep İslahiye'ye yardıma koşan bir arkadaşım var. Kendisi bir sinema yönetmeni. "Biz depremin büyüklüğünü daha anlamamıştık. İslahiye'ye vardığımızda AFAD ve jandarma sahadaydı. Enkazda çalışıyorlardı. Biz onlara su, yemek temini görevindeydik. O akşam ateş başında 15, 20 kişi oturmuş dinleniyorduk. Genç bir kız, üstünde gönüllü yeleği bağırıp çağırmaya başladı. Kurumlara, herkese küfür kâfur dümdüz gidiyordu.
İleride bir yerde, yıkıntının altından insan sesleri geliyormuş, kimse gitmiyormuş, ben böyle devletin... şeklinde devam ediyordu. Ayağa kalktık, gidelim dedik. Yürüdük, kızın verdiği adrese vardık. Bir baktık ki AFAD çoktan ışıklarını yakmış, profesyonellerle arama kurtarma yapıyor. Kızı aradık, ortada yoktu. Bana telefonunu vermişti, ben ona 'Ayıp değil mi bize böyle yalan söylemen,' diye yazdım. Çıt yok, aradık, telefon kapalı. İçimizden birileri "Gidip bulalım şu kızı" dediler. Döndük ara tara yok! Çoktan oraları terk etmiş, kaçıp gitmişti...
Arkasından eski bir bakanın kurduğu parti, uzun bir konvoyla geldi. İki tane özürlü vatandaş vardı yanımda, tekerlekli sandalyede, çadırda kalacak gibi değillerdi. Onları Gaziantep'e götürmek gerekiyordu. Gittim dedim ki, bakın çok arabanız var, dönerken bu arkadaşları Antep'e bırakabilir misiniz? Kem etti küm etti, kameralara baktı, ortadan sıvıştı. İleride başka bir ilin valisi vardı, ona rica ettim, saniyede bir araba buldular. Bu arada askerlerin ışık hızıyla bir çadır kurması vardı, görmeliydin. Hakları ödenmez..."



***

Deprem kıyameti sırasında devleti mecalsiz göstermek için sahaya yayılan ajan provokatörler beceremediler ama aynı şey trol mecralarında sürmekte. Ki sürer...
Millet asrın dayanışmasını kesintisiz sürdürürken, maalesef gördük, Eski Türkiye de kafasını kaldırdı!
Fakat biz bugüne dişlerimizi sıkarak, sancıyı çekerek geldik. Onu da söylemeliyim.
Öyle talimliyiz ki memleket olaraktan diş sıkmakta!
Heveslenmesin derim, kimse boşuna...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları