Top
18/03/2023

40 Yıllık Bir Banka 36 Saatte Nasıl Batar?

Bankalar, doğaları gereği kırılgandır. Temel fonksiyonları, kısa vadeli borçlanıp, uzun vadeli borç vermektir. Bu süreçte de iki işlem arası faiz (vade) farklarından kâr elde ederler. Bu işlemler sırasındaki hatalar ise, ulusal ve küresel ekonomileri zaman zaman krizlere sokar. Dolayısıyla da tarihi tecrübeler, yapıları gereği bir noktada da bu bankaların battıklarını göstermektedir.

Bugün yaşadığımız Credit Suisse, Deutsche Bank, SVB, Signature ve Silvergate krizleri de bunun yeni halkaları. Kaliforniya'daki 40 yıllık SVB de regülatörler tarafından kapatıldı. Banka, gelen yoğun bankaya/mevduata hücuma cevap veremeyerek 36 saatte battı. Örneğin, sadece 9 Mart'ta bankadan 42 milyar dolar mevduat çekilmişti.

Bundan 15 yıl kadar önce de konut piyasası ve bağlantılı riskli kâğıtlar kaynaklı bir bankacılık krizi söz konusuydu. Mortgage'lara dayalı kâğıtlar üzerinden yeni değerleme ve risk algısı, bankaları zorlamıştı. Krediler ve bağlantılı finansal kâğıtlar birbiri ardına batıyordu. 15 yıl sonra, 2023'te ise bu defa, yeni yatırım çekemeyen teknoloji sektörünün bankalarda bekleyen mevduatları sorun oldu.

Bu mevduatların, pandemi döneminde yatırım için değerlendirilmesi sürecindeki tercih yanlışları, Fed'in agresif faiz artışları ile birleşti. Sonuçta da varlık değer kaybı kaynaklı ciddi kayıplar, faiz riski, kredi notu ve devamında da bankaya hücumlar, işleri içinden çıkılmaz bir hale soktu (Şekil 1).



Bankacılık Kaynaklı Riskler Artıyor

Bugün yaşadığımız bankacılık krizi bir anlamda şunun da açık bir ifadesidir aslında. Teknolojideki dönüşüm ile beraber, cherry on the cake olarak tabir edilen basit, standart bankacılık pek değişmezken, bankacılığın maruz kaldığı riskler ise artmaktadır. Örneğin, bankalardan para çekmek veya olumsuz bir haberin, hatta yanlış bir bilginin yayılması çok hızlı ve kolaylaşmış durumdadır.

Bankacılık krizleri ile mücadele amacıyla, özellikle de 1907'deki bankacılık krizinden çıkarılan dersler ile, (bir son kredi mercii olarak da görev yapacak) yeni tip merkez bankacılığın temelleri Fed öncülüğünde 1913'te atıldı. Bugün ise, bankalar için bir son kredi mercii olmasından daha fazlasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bankalardaki tüm mevduatlara güvence sağlayacak yeni mekanizmalara da ciddi ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu anlamda, bankalardaki mevduatlara ilk güvence de 1900'lü yıllardan itibaren merkez bankalarından sağlanan fonlar ile gelmişti. Ardından, ABD'de 1930'larda, Türkiye'de de 1980'lerden itibaren FDIC ve TMSF gibi tasarrufa kamu güvenceleri geldi. Ancak, bunların da bir limiti var elbette. 2008'deki krizden sonra ise daha doğrudan ve her kriz durumunda devlet destekleri, kurtarma ve müdahaleleri bankacılık sisteminin arkasında durmaya başladı.

Bankalar, batmasına izin verilemeyecek kadar büyük (TBTF) veya sistemik önemli bankalar (SIB) gibi sınıflandırmalarla, artık, kamu faydası gören kurumlar gibi tam destek bulmaya başladılar. 2020'deki pandemide de aynı durum gözlendi. Bunun karşılığında da bankalara daha sıkı regülasyonlar, sermaye ve likidite yeterliliği, stres testleri gibi sıkı kontroller getirildi.

Ancak, bu regülasyonlar ile de çok fazla oynanmaktadır. Bir önceki (2008'e doğru götüren) de-regülasyonlar, riskli varlıklara yatırımları kolaylaştırırken; 2018'deki yeni dalganın de-regülasyonları ise likidite yönetimi ve yumurtaların çoğunun aynı uzun vadeli ve düşük faizli sepete konması sorununu doğurdu.

SVB ve Signature gibi bankaların (ki bunlara yeni eklemeler de bekleniyor) batışı, piyasada gerginlik ve bankacılığa yönelik olumsuz algıyı pekiştirirken; özellikle de bölgesel bankalar bugün daha sıkı gözetim altında. Mart'ın ikinci hafta sonundan itibaren (Avrupa'da da üçüncü hafta içi) alınan önlemler ise, bu bankacılık krizinin genele yayılmasına (şimdilik) engel oldu.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp