Top
13/04/2014

Lütfen, siz önden buyrun...

Sezon başı tahminlerimde Indiana Pacers’ın Doğu’yu birinci sırada bitirebileceğini, hatta ligin en iyi galibiyet yüzdesini elde ederek play-off için avantaj sağlayabileceğini öne sürmüştüm. Indiana’nın son iki yılın şampiyonu Miami’yi geride bırakacağına olan inancımın temelinde savunmadaki istikrarı ve disiplinli takım oyunu yatıyordu.

All-Star haftası, yani şubat ayının ortaları geldiğinde, Indiana 52 maçta 40 galibiyetle tahminlerimi büyük ölçüde doğrulayan bir yerdeydi. Ligde sarı-lacivertlilerden daha fazla galibiyet alabilmiş bir tek takım vardı: Oklahoma City Thunder (55 maç, 43 galibiyet). Wade-James-Bosh üçlüsünü bir türlü yüzde yüz kullanamayan Miami, Doğu’nun liderlik yarışında 3 maç geride kalmıştı.

Pacers aynı dönemde Danny Granger’ı gönderip, kadrosunu Evan Turner’la takviye ettiğinde, “Çok iyi hamle. Bundan sonra Miami’nin işi daha da zor” diyenler yanıldı. Indiana, son iki ayda oynadığı maçların yarısını kaybetti. Şu anda 80 maçta 54 galibiyetleri var ve cuma gecesi Miami’de kaybederek Heat’in altına düşmeyi becerdiler. Artık kimse onları şampiyonluk adayları arasında saymıyor. Normal… Son 15 maçtan 9’unu kaybetmiş bir takımı kim, niye favori göstersin?


‘EVLADIM, KURCALAMA!’
Indiana’nın bu düşüşünü açıklamak için çeşitli faktörler sıralanıyor. Turner’ın gelişiyle beraber huzursuzlanmaya başlayan Lance Stephenson’ın saha içinde ve dışında yarattığı sorunlar… David West ve Roy Hibbert gibi daha önce bu seviyelerde zorlu bir yarışta yer almamış oyuncuların baskıyı kaldıramaması… Takımın hücumda her şeyi Paul George’dan bekler hale gelmesi ve onun da aslında yüksek beklentilere karşılık verecek bir süperstar olmaması gibi… Bu etkenlerin hepsi geçerli olabilir. Hangisi daha baskın, söylemek zor. Burada söylenebilecek tek şey, Amerikalıların eskimeyen atasözü: “Bir şey bozuk değilse, onu tamir etmeye kalkışmayın.”

Pacers yönetiminin, kadroyu derinleştirmek ve play-off’ta ellerindeki kozları arttırmak amacıyla giriştiği takas hamlesi, tam anlamıyla geri tepti. Takım kimyası bozuldu ve sezonun son derece kritik bir döneminde yakalanan bu ateşli hastalıktan kurtulabilmek için bir çare yok ufukta... Indiana Doğu’nun ikinci, ligin en iyi beşinci galibiyet yüzdesine sahip olmasına karşın, çoğu otorite onların play-off’ta bir turdan öte gidemeyeceğini iddia ediyor.

Frank Vogel’ın ekibi böyle tepetaklak olurken, onun en büyük rakibi Miami’de de ortalık sütliman değil. Pacers’ın altın tabakta ikram ettiği liderliği almamak için epeyce uğraştıkları bile söylenebilir. Onlar da son dönemde istikrarlı bir çizgi yakalamakta ve play-off’a hazır, şampiyonluk adayı bir takım görüntüsü vermekte zorlanıyorlar.

Mart başında Heat, LeBron’un 61 sayı attığı maçla gündeme geldi. O tarihe kadar çok iyi oynamasalar da kazanmayı biliyor, kâh LeBron’un, kâh bu sene çok arzulu ve formda görünen Chris Bosh’un sırtına binerek, lider Indiana’yı yakından takip etmeyi sürdürüyorlardı. James’in patlama yapmasından sonra “İşte şampiyon uyandı!.. Bundan sonra farklı bir yarış izleyeceğiz” makamından çalan yorumlar okuduk. Fakat sonraki 22 randevunun 11’inden yenik çıktı Miami… Kabul, sakatlıklar üst üste geldi; LeBron dört maç kaçırdı, Wade bir türlü ritmini bulamadı ama son haftalarda Batı’da San Antonio’nun fırtına gibi estiği (25 maçta 22 galibiyet) düşünülürse, geçen yılın iki finalistinden hangisinin yaklaşan play-off’a daha hazır olduğunu söylemek kolaylaşır.


BROOKLYN DEĞİL, SIRAT KÖPRÜSÜ
Bir de “Brooklyn faktörü” var. LeBron ve arkadaşları, bu sezon Brooklyn Nets ile oynamış oldukları dört maçın hiçbirini kazanamadılar. Başa baş geçen karşılaşmaların üçü yarım basket farkla, biri 9 sayıyla bitti. Bu veriyi, Indiana’nın son dönemde yaşadığı çöküşle birleştiren bazı spor yazarları, “Doğu’da finalin en büyük adayları Miami ile Brooklyn. Hatta teke tek eşleşmelerde Miami’ye büyük zorluk çıkaran Brooklyn, NBA finaline kadar giderse kimse şaşırmasın” diyor.

Ne garip! Çok değil üç ay önce 37 maçtan 15’ini kazanabilmiş ve harcadığı milyonlarca dolara karşın, medyanın alay konusu olmaktan kurtulamamış bir takımdı Brooklyn… Sonrasında aniden ayağa kalkıp, maçlarının yüzde 65’ini galip bitirdiler (42 maç, 28 galibiyet), bu serinin içine dört Miami zaferi sıkıştırdılar ve şimdi adları “final adayı” olarak telaffuz ediliyor. İnsan rüyada görse hayra yormaz…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp