Top
Tan Morgül

Tan Morgül

tan.morgul@radikal.com.tr

16/11/2013

Almanya 'beat' vatan

Berlin Wedding’de buluşan üç Türkiyeli bir yandan kahvelerini içerken diğer yandan da birbirlerine yaptıkları müzikleri dinletirler, heyecan içerisinde... Lakin buluşma pek kolay olmaz. İmran Ayata ve Bülent Kullukçu hazırladıkları albümde yer vermek istedikleri Gurbetçi Rıza’ya (Taner) ulaşmak için yüzlerce kişiyi arar, onlarcasına da çat kapı yapar. Bir gün yine Berlin’de yaşayan, bağlama virtüozu Taner Akyol’la muhabbet ederken söz Gurbetçi Rıza’ya gelir ve Akyol’un “Hayrola, ne yapacaksın Rıza Abi’yi” cevabıyla vuslat biter.
Albüm kitapçığında anlatılan projenin hikâyesinde, sadece Gurbetçi Rıza’ya değil, diğer sanatçılara ve eserlerine ulaşmanın zorluğunu da okuruz. Ama hepsinden önemlisi, bu tarihsel müzik yolculuğunun, bir kuşağın kendinden önceki kuşağa duyduğu saygı ve hissiyatın artmasına nasıl vesile olduğunu hissediyoruz.

‘Merhaba dayı, wie geht’s’
Yazar ve iletişimci İmran Ayata ile müzisyen Bülent Kullukçu, aklen çok daha önce ama pratikte iki yıl önce başladıkları çalışmayı yakın zamanda bitirip yayımladılar. ‘Songs of Gastsarbeiter-Volume 1’, yani ‘Misafir İşçi Şarkıları’ adlı albüm, kamuoyundan pek bir muhabbet gördü. Sadece Almanya basını değil, İngiliz The Guardian gazetesi de albüme geniş yer ayırdı. Albüm, esasen 90’lara kadar Türkiye’den Almanya’ya göçen işçi kuşağınca üretilen ve neredeyse hepsi Almanya’da yaratılan eserlerden oluşuyor. Kapaktaki karlı dağ resmi ve meşhur ‘Gastarbeiter’ ifadesi ise koca bir sandığın kilidi gibi... O şümullü sandığın içinden daha neler çıkacak göreceğiz.
2011, Almanya-Türkiye arasındaki işçi anlaşmasının 50’nci yıldönümüydü. O vakit Ballhaus Naunystrasse namlı tiyatronun başında bulunan Şermin Langhoff (şimdi Maxim Gorki Tiyatrosu’nun başında) Ayata’ya ‘Sahte Evlilik’ isimli etkinlikler içinde bir performans düzenlemesini teklif eder. Sunum için hazırlanan Ayata, eşinin getirdiği bir gazete kupürü ile eski tanışı Bülent Kullukçu’ya rast gelince projenin fitili ateşlenir.

Şiveli Almanca...
Ayata ile Berlin’in hızla dönüşen semtlerinden Mitte’deki evinde buluştuk. Kızı Raya’nın ağzından sürekli bir nakarat yuvarlanıyordu: ‘Merhaba dayı, wie geht’s, wie geht’s’ (Âşık Divane). Albüm, sonraki kuşakları da etkileyecek gibi... Ayata hadisenin ehemmiyetini imliyor: “Meselemiz toplumun en alt katına ait görülen çaresiz misafir işçilerin hallerini anlatmaktan ziyade çoğu vatandaşlık hakkından yoksun bırakılmış göçmen işçilere ve Almanya’da tarih yazmış sanatçılara dikkat çekmekti.”

Bunu şarkıları dinlerken de hissediyoruz; kabul edilebilir bir ‘gurbet hüznü’ dışında, Alman toplumu ile etkileşimin hallerinin eleştirisi ve parçası oldukları bu topluma kendilerini anlatma gayreti... Sözlerden anlıyoruz ki bazen anlatma gayretinin ‘dozu’ da kaçıyor. Özellikle Ali Avaz’ın ‘Almanyalım gel’ şarkısında Alman karşı cinse gösterilen kontrolsüz ilgi ve eşini Almanya’ya gönderen memleket kadınının derdini dillendiren Gülcan Opel’in ‘Araya Almanya girdi’ şarkısında yine Alman kadınına yönelik öfkenin ifadesi çok acayip. Albümün dili ise ruhuna uygun melezlikte: Şiveli Almanca, Türkçe, Almanca-Türkçe ortaya karışık.

Bir müzik albümüne dair yazı yazmak kolay iş değil. Hele bu albüm memlekette çıkmadıysa. Kaç kere dinlediğimi unuttum, yazarken bile dinliyorum. Hikâyesi kadar melodisinden mi bilinmez, giriş şarkısı ‘Deutsche Freunde’nin etki kalibresi daha büyük. Büyük çaba sonucu, Facebook üzerinden iletişim kurulabilen Ozan Ata Canani’nin bu şarkısına dair kayıt bulunmayınca yeniden kaydediyorlar. Ekibe Cem Karaca’nın ‘Die Kanaken’ grubunda çalıştığı abiler Bülent Aykaç (klavyede), İsmail Tarhan (baterist) eklenince şarkı sandıktan çıkıyor. 1975’te 12 yaşındayken Almanya’ya gelen, misafir işçiler ve çocuklarına dair meselelere kafa yoran şarkılar yapan Ozan Ata Canani de teklif geldiğinde şaşıranlardan: “Kırk yıldır kimse ilgilenmiyor, siz neden ilgileniyorsunuz” diyor, sonrasında stüdyoya girip, müzik yapıldığında ise gözler doluyor: “Demek boşa gitmemiş emekler...”

Proje boyunca İtalyan, (eski) Yugoslav, Faslı, Yunan, Portekizli, Vietnamlı, vb. sanatçıların şarkılarını da dinliyorlar. Projenin devamında bu eserlere yer vermeyi düşünüyorlar ama Volume 3’te... Volume 2 ise belli: ‘Songs about Gastarbeiter’, yani ‘Misafir işçiler hakkında yapılan şarkılar’. Albüm bir seçkiden oluşuyor, tarzı uymadığı için koyulmayan (Ayata buna örnek olarak 90’ların ‘garip müziklerini ve Doğu Alman eski solcu müzisyen Wolf Biermann’ın, Fuat Saka’yla birlikte 83’te iltica yasasını protesto için, soruşturma esnasında kendini camdan atarak yaşamını yitiren Kemal Cemal Altun için yapılan ‘ezgi’vari parçayı örnek veriyor) eserlerin yanında yüksek telif istendiği için koyulamayan şarkılar da var.

“Aklında en çok kalan hangileri peki?” diye sorduğumda ise cevabı; Özdemir Erdoğan’dan ‘Almanya’ya giderim’, Bora Ayanoğlu’ndan ‘Rose Marie’. Ayata ile sohbet ederken, muhabbet Almanya’daki kültür üretiminin Türkiye ayağına da geliyor. İşin üretim boyutunda Köln’ün ve burada üslenmiş olan Türküola yapım şirketinin bahsi çok geçiyor. Tüketim boyutunda ise üçlü bir tarihsel izlek çıkıyor: Kaset-video kaset-çanak... Albümün asli muhatabı ise anlaşılacağı üzere, şimdi dolaşımda olmayan kasetler.
Vaktiyle Almanya’daki Türkiyeli nüfusunu yüzde 50 azaltma fantezileri kuran Helmut Kohl yönetimi için Gurbetçi Rıza’dan gelsin kapanış şarkısı; “Kötü konuştu benimle, anlamışım gibi yapıp ‘Evet, evet’ dedim. Türkçe bilseydi, başlardım; ‘Dır, dır, dır, dır’!..

Albümde ne var, ne yok

Albümün kadın sesleri Gülcan Opel ile Zehra Sabah Türkiye’den albüm yapmak için çağrılıyor. Yüksel Özkasap -nam-ı diğer Köln bülbülü- bir iş için gelip kalıyor. Özkasap’ın ‘Gurbet’i  sadece gurbettekilerin değil, yollarını gözleyen biz akrabalarının da hem dillerinde hem hafızalarında az yer etmemiştir. 

‘Guten Morgen Mayistero’ şarkısını yapan Âşık Metin Türköz, Köln’e Ford fabrikasında çalışmaya geliyor, kısa zaman sonra işi bırakıp müzik işine giriyor. 15’e yakın albüm yapıyor. 

‘Almanyalım gel’ isimli ‘hiperaktif’ şarkıyı yapan ve Türkiye’de bulunan Ali Avaz’ın albümden haberi olmadığını öğreniyoruz. Bu yazı ile vesile oluyoruz... 

Yusuf’un ‘Türkisch Mann’ parçasını dinlerken, Nekropsi’nin kulaklarını çınlattığımızı da söyleyelim. 

Cem Karaca’nın ‘Willkommen’ ve Gurbetçi Rıza’nın ‘Dır, dır’ remiksleri Bülent Kullukçu’ya ait. 

Ve tabii Cem Karaca, Selda ve Derdiyoklar. Onlarsız olmazdı, lakin onları zaten tanıyoruz... 

Songs of Gasterbeiter – Vol.1 (Compiled by AYKU, İmran Ayata&Bülent Kullukçu, Produced by: Trikont)

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp