Top
Gökçe Aytulu

Gökçe Aytulu

gokce.aytulu@radikal.com.tr

01/09/2013

Palasına suyuna, taşına toprağına

Tonderai Ndira, bir insan hakları aktivistiydi. Afrika kıtasında siyasi çalkantının bitmediği ülkelerden Zimbabwe’de tek adamlığını ilan etmiş Mugabe’ye karşı kurulan siyasi hareket Demokratik Değişim Hareketi’nin (MDC) üyesiydi.

2008 yılında elleri silahlı ve palalı bir grup, evine giderek Ndira’yı kaçırdı ve öldürdü.

Bu, ilk değildi. Ndira seçimlerden önce iki ay içinde öldürülen 43’üncü muhalif aktivistti. İşin ilginç yanı ‘palalı’ cinayetlerinin artık siyah Zimbabwelilere uğramasıydı.

Aslında her şey 2000’lerin başında Mugabe’nin tarım alanlarını millileştirme politikasıyla başladı. Zimbabwe’de tarım alanları büyük çoğunluğu beyaz olan çiftçilerin elindeydi. Sömürge döneminde ülkeye getirilen ailelerin çocukları olan bu beyazlar Zimbabwe’nin bağımsızlığını ilan etmesinin ardından beyaz vatandaş olarak ülkede kaldılar. Ama Mugabe’nin ‘millileştirme’ politikası ilk olarak beyaz çiftçileri vurdu.


PALALILAR GELİYOR
Mugabe’nin konuşmalarıyla durumdan vazife çıkaranlar oldu. Önce ellerinde palalarla küçük grupların çiftliklere saldırdığı haberi geldi. Ardından saldırılar çoğaldı ve uluslararası basında yer bulmaya başladı. Polis, saldırılara kayıtsız kalıyordu. Polis İmdat servisini arayan bazı çiftçiler “Arabamız yok, gelemeyiz” yanıtını alıyordu.

Rastgele yakalananlar ise hemen serbest bırakılıyordu. Polis ve adaletin gözlerini kapadığı palalı saldırılarıyla 13 yılda 4 binin üzerinde çiftlik sahibi yerinden oldu. İngiliz basınına göre yaşanan olaylar 245 bin kişiyi etkiledi.

Toprak reformu bahanesiyle başlayan palalı saldırılar adaletin de göz yummasıyla bir siyasal araca dönüştü. Zimbabwe’de palasını kapan sokağa çıkmaya başladı. Önceleri sadece beyazlara yönelik saldırılar, siyah aktivistlere ve muhaliflere de yönelmeye başladı. Tonderia Ndira da bu kurbanlardan biriydi.


BİZİM PALALI
Kuşkusuz Türkiye ve Zimbabwe birbirleriyle kıyaslanamayacak kadar farklı ülkeler. Bir kere artık hepimiz biliyoruz bizde ırkçılık yok. İkincisi, Türkiye’de palasıyla sokağa çıkan olursa hemen yakalanıp adalet önüne çıkartılıyor.


Yine de Taksim’de yoldan geçenlere palayla saldıran Sabri Çelebi’nin yurtdışına kaçıp, döner dönmez de gözaltına alınıp serbest bırakılması akıllarda birkaç soru işareti bırakmıyor değil.


Hukuk devletlerinde tutuklamanın istisnai olması gerektiği malum. Adalet varsa, suçluyu tutuksuz yargılayarak da cezalandırabilir, gayet net. Ve fakat adalet önünde herkesin eşit olması da sanırım başka bir temel kural olsa gerek. 


Palalıya uygulanmayan istisnanın (tutuklu yargılamanın) Gezi soruşturmasından poşu ve pankart davalarına, Ergenekon’dan KCK’ya pek çok soruşturmada genel kaide haline gelmesi akıllarda cevapsız sorular bırakıyor. 


Çok uzakta olsa da Zimbabwe örneği eli palalıların siyasallaşmasının acı sonuçlarını ortaya koyuyor. Ama sanırım hepimizin malumu, devletlerin demokrasi seviyesi için ellerdeki pala değil, adaletin kılıcı esas alınır.



BİR VEDA NOTUBu, Radikal’deki son yazımdı. Üç yıldır bir aile ortamında çalışma fırsatı bulduğum Radikal’e veda ediyorum. Eylül ayından itibaren Hürriyet gazetesinde olacağım. Lise yıllarımdan bu yana okuduğum gazetede çalışmak benim için büyük bir keyif ve ayrıcalıktı. Radikal ailesine ve eleştirileriyle yazıları anlamlı kılan okurlara sonsuz teşekkürler.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp