Top
Defne Eraslan

Defne Eraslan

defne.eraslan@gmail.com

21/03/2016

Bombaların gölgesinde ilim bilim, edebiyat

Haberi aldığımızda Madrid'de bir kongredeydik. Avrupa Psikiyatri Birliğinin genel kurulunda, Türkiye'den bir grup psikiyatrist. Son birkaç gündür, bilimsel toplantılara girmiş, hastalarımızın haklarının nasıl daha iyi korunacağını, onlara nasıl daha iyi bakabileceğimizi öğrenmeye, sosyal medyada bu öğrendiklerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Büyük çabalarla Türkiye'de yapma hakkı kazandıkları  toplantılara tüm dünyadan daha çok katılımı nasıl sağlarız, daha iyi bilimsel bir içerik oluşturabilir miyiz bunun derdindeydi birkaçımız. Yurtdışında yaşayan, mültecilere daha iyi psikiyatrik bakım sağlamanın yollarını araştıran bir meslektaşımızın yönettiği toplantı kongrenin en iyi oturumlarından seçilmişti.

Patlamayı öğrendiğimiz andan itibaren, uğraştığımız bütün bu güzel  şeyler birden önemini yitirdi. Bilimsel gelişmeleri takip etmek, ödüller kazanmak, kitap yazmak, büyük kongreleri ülkemize taşımak, hepsi anlamsızlaştı. O ana kadar ilgiyle izlediğimiz toplantıdan hiç bir şey anlamadık. Telefonlarımıza sarılıp, patlama nasıl olmuş, kim yapmış, kaç kişi ölmüş bakmaktan başka bir şey yapamadık. İçinde bulunduğumuz ruh halini, o ana kadar kongredeki yeni araştırmaları çok anlaşılır bir şekilde sosyal medyadan paylaşan Prof Dr Timuçin Oral bir şöyle dile getirdi: "Bilimsel faaliyet vs haram bu ülkede. Her dakikamız sağ kalım suçluluğu ile geçiyor. Yarın hiç bir şey olmamış gibi nasıl tweet atayım?"

 

Sadece o toplantıda değil, sonraki günlerde de. Türkiye'deki duyarlı tüm insanlar da o günden beri bu haldeler. Sergiler,konserler, toplantılar iptal oldu. İnsanlar doktora, işe gitmek için bile olsa dışarı çıkmaya korkuyorlar.

"Hayatta kalanın suçluluğu" toplumsal ruh halimizi çok iyi betimliyor. Ama böyle bir tehdit sonrası bilimin, ilerlemenin, sanatın, hayatın ince zevklerinin anlamsızlaşmasında Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bulunduğumuz noktanın da payı var.

Nedir ihtiyaçlar hiyerarşisi? Diyor ki Maslow, alt düzeydeki ihtiyaç karşılanmazsa üst düzeydeki ihtiyaç anlamsız hale gelir. Bunu da bir piramid ile gösterir.*

Maslow'a göre, en alttaki, yani en önemli ihtiyaçlar, fizyolojik ihtiyaçlardır. Nefes alma, uyuma, yemek yemek gibi. Sonra güvenlik ihtiyaçları gelir, yani kendini, ailesini, toplumu güven ve emniyet içinde hissetmek. Ancak bundan sonra başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek gibi aidiyet ihtiyaçları, başarı, başkalarınca benimsenmek gibi değer ihtiyaçları ve kişisel potansiyelin açığa çıkması, yaratıcılık, erdem, önyargısız olma  gibi kendini gerçekleştirme ihtiyaçları vardır.

 

Kurama göre, örneğin, canın güvende değilse, öncelikle kendini korumayı düşünürsün. Bu sırada başarı, yaratıcılık, bilim anlamsızdır. Buna karşılık, eğer açlıktan ölmek üzereysen, güvenliğini tehlikeye atarak yiyecek bulmaya koşarsın. Bu sırada kendini gerçekleştirme çok uzak bir hayaldir.

 

Geçen haftalarda, son 6 aydır ülkemizin her köşesinde hortlayan korkunç olayların bilincinde olmamıza rağmen, biraz olsun güvende olduğumuz yanılsamasına kapılmışız ki, edebiyat, bilim, eğlence, insan hakları konusunda kafa yoruyorduk. Ama her an bir yerlerden gelip bizi ve sevdiklerimizi havaya uçurabilecek bir bomba olasılığını bir kez daha fark ettikten sonra, hepsi anlamını yitirdi. (Tuna Kiremitçi, bunu "En büyük derdimiz Virginia Woolf'un biyografisi ya da Nurgül Yeşilçay'ın açıklamaları olan güzel günler sanki dün gibi" diyerek çok güzel anlattı @140darbe'sinde. )

İşin kötü tarafı, ülkemizin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi için hayatta kalma ve güvende kalma ihtiyacının çok ötesine geçen bir hareket, bir çaba, bir kabullenme gerekiyor. Bu ülkenin insanlarının korkularının ötesine geçip, birlikte yaşamanın yollarını araştırması, eğitimin, bilimin, insan haklarının, ekonominin nasıl daha iyiye götürülebileceğini düşünmesi, beraber çalışmanın yollarını araştırması, el ele adımlar araştırması gerekiyor.

Her an can kaygısıyla yaşarken bunları yapabilecek miyiz? Mümkünse bile çok zor. Korkumuzu yok saymaya kalksak bile, bunları bastırmanın yaratacağı stresin üzerimizdeki etkileriyle nasıl baş edeceğiz, hala onu bulmaya çalışıyorum.

Her yazımı bir umut ve dilek ile bitirmeye çalışırım. Toplantıda  haberleri aldığımız andan beri , korkudan, yılgınlıktan umut aşamasına gelebilmiş değilim. Ama bizim ülkemizin güvenliğinden başka bir şeyi gözümüzün görmediği o toplantının,  10 yıl önce terörden en çok payını alan Avrupa başkentinde, Madrid'de yapıldığını kendime hatırlatarak rahatlamaya çalışıyorum. Tam o anda, o salonda, "bilimsel bir derginin editörünün, görevini layıkıyla yapabilmesi için kaç yıllık aralıklarla değişmesi gerektiğini" saatlerce tartışan Avrupa'lı meslektaşlarımın bulunduğu noktaya gelmemiz olasılığını hayal etmekten başka bir şey yapamıyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp