Top
27/03/2023

Almanya'da yaşanmaz abi

Bir yaz akşamı evimin terasındaydık. Almanya’da yaşayan kız kardeşim ziyarete gelmişti. Elindeki muzu yiyip, kabuğunu mutfaktaki çöpe attıktan sonra, yüzünde mutluluk sandalyesine tekrar yerleşti, “İnsanın memleketi gibi yok” dedi.

Tebessümle “N’oldu?” dedim. “Muz kabuğunu dilediğin gibi çöpe atıveriyorsun. Bizim Hannover’da mutfakta 4 ayrı çöp var. Cam, gıda atığı, kâğıt, plastik hepsi ayrı. Üstelik her birinin toplanma günü de farklı. Kapıcı falan yok. Kendim götürüp sokağın başındaki konteynerlere atıyorum. Karda kışta eziyet anlayacağın” dedi. Sonra da “Sizde yok mu geri dönüşüm” diye ekledi. “Var” dedim, parmağımla sokağın başında duran çöp konteynerini karıştıran çek-çek’li kâğıt toplayıcısını göstererek “Onlar bizim yerimize ayrıştırıyor...”

Bu sözler ağzımdan keyifle dökülmüştü ki kardeşim ufak bir yurttaşlık dersi verdi: “Evet Almanya’da herkes kendi çöpünü kendi atmak zorunda ama bu sayede biz de düşük vergi ödüyoruz.” İtiraf edeyim ki, muz kabuğu ile cam şişeyi evde aynı yere atarken, kapıcı Murtaza Efendi de her akşam çöpümü alırken, geri dönüşümle cebime biraz daha çok para kalacağı aklıma hiç gelmemişti. İstanbul’daki o yaz akşamının üzerinden nice yazlar geçti.

Kız kardeşim ikinci elektrikli BMW’sini aldı, daha doğrusu aylık ‘komik’ ödemelerle (leasing ile) satın aldı çünkü devlet elektrikli araç alanlara satın alımda, servis ve şarj istasyonunda destek veriyordu. Her gidişimde Alman toplumunun geri dönüşüm ve karbon salınımını azaltmada attığı küçük adımlara şahit oldum. Mesela Almanya’da evlerine yalıtım ve güneş paneli yaptıranlara bankalar ucuz faizli kredi sağlıyordu.

Doğalgaz şirketleri, gazı belli bir kademenin altında tüketme taahhüdü veren hanelerle, aylık makul ücretli fiks abonelikler (1-2 yıllık) imzalıyordu. Kardeşimin yaşadığı kentte 2000’lerden sonra tüm maden ocakları nerdeyse kapandı.

Hükümet, maden işçilerini, yeşil enerji sektörleri (panel kurma, rüzgâr tribünü onarma vs.) için eğitti. Koalisyon ortağı solcu Yeşiller Partisi’nin bastırmasıyla toplu taşıma araçları (özellikle de hızlı tren) ücretleri düşürüldü. Amaç insanların daha az özel araç kullanmasıydı.

Bunların çoğu, biz Türklere göre ‘Abi buralarda yaşanmaz’ adımlarıydı. Almanlara göre ise ‘ülkeyi, çevreyi yaşanabilir” kılmak için gerekli kurallardı.

KARBON SALINIMI ÖNEMLİ

Kız kardeşimin 20 yıl önce, kentin modern sayılacak (bizdeki Levent gibi) semtinde otururken bile apartmanın bodrum katında çamaşır makineleri için ayrılan özel bölümde, kendisine tasnif edilen haftanın gün ve saat aralığında çamaşır yıkayabildiğini hatırlıyorum.

Öyle her istediği an değil. Yine hamileyken, karda kışta çıkıp elinde kürekle donan kaldırımlardan kar kürediğini de biliyorum. ‘Belediye şap atamıyor mu? Hayır, çünkü belediyenin ara sokakları küreme görevi yok, herkes kendi evinin önünden sorumlu. Sorumlu derken, yapmayana ceza var. Ayrıca şap atmak da yasak. Hem taşları mahvediyor hem de evcil hayvanların ayaklarına yapışıyor.

Almanlar sürekli kaldırım taşına para verecek kadar zengin değil. Kar küreme işi de bir vatandaşlık vazifesi. Bir dönem Almanya’da gazetecilik yapan amcam anlatmıştı;

“Bir gün Münih’te arabamla dağın başında karın ortasında hemzemin geçitte trenin geçmesini beklerken, yoldan geçen yaşlı bir kadın ön cama ‘tık tık’ vurdu. Camı araladığımda ‘Havayı kirletiyorsun, kontağı kapatsana be adam’ diye bayağı bir azarladı” demişti. Bu hikâyeden yıllar sonra, o Almanlar o arabalara ‘Start Stop’ özelliği koydu.

Şimdi okuyorum ki, Alman Federal Çevre Dairesi, ülke genelinde 600 ölçüm merkezi kurarak, bacalardan çıkan dumanları analiz etmiş. Ve bu son Rusya-Ukrayna krizinde Almanların hane başı havaya 16.4 ton kurum saçtığını görmüş. Tabii herkes oduna yüklendi de ondan. Çıkan miktar Almanya otobanlarında havaya saçılan gazın miktarına neredeyse eşitmiş. Bu yüzden 2024 sonuna kadar şöminelere özel filtre taktırma zorunluluğu gelmiş. Taktırmayanlara da 50 bin euro ceza kesilecekmiş.

Kız kardeşim, yılda en az bir kez zorunlu baca temizleme görevine, endüstriyel filtre taktırmayı da ekleyecek anlaşılan. Dünyanın 2035’e kadar karbon salınımını yüzde 60 azaltması gerekiyor. Yoksa hava 10 yılda 1.5 derece daha ısınacak. 1900’den 2000’e sadece 1 derece ısınan Dünya, böyle giderse yüzyıl bitmeden 2.7 derece ısınarak yok olacak. Dünyayı soğutmak için 131 trilyon dolar gerekiyor.

Tüm dünya ülkelerinin geliri (85 trilyon dolar) bu paranın yanına yaklaşmıyor. Yine de çoğu ülke, toplumlarını ve kurumlarını değiştirmeye dönüştürmeye çabalıyor. Biz Türkler ise hâlâ iklim değişimine müstehzi bakıyoruz.

Oysa asıl biz, felaketin göbeğindeyiz. Şimdi değilse, ne zaman?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları