Top
27/05/2023

Piramitlerden alınacak ders

İnsanlık var oldukça cazibesini kaybetmeyecek olan piramitler ve antik dönem anıtları Mısır turizmine olan katkılarıyla bizlere örnek olmalıdır. Biz de hemen hiçbir ülkede var olmayan soyut ve somut kültür varlıklarımızın farkına vararak yeni bir turizm anlayışı geliştirmeliyiz

İlkokulun sanırım dördüncü sınıfında öğretmenimiz bize dünyanın yedi harikasından söz etmişti. O gün bugündür hep merak ederim onları, zaman zaman yaptığım gezilerde dördünü ziyaret etme imkânım oldu. Halikarnassos (Bodrum) Mozolesi’nden geriye çok az şey kalmıştı ama kazı alanını dolaştım. Hatta bir dönem Bodrum gönüllülerinin onu tekrar inşa etmek için düzenledikleri toplantılara da katıldım. Efes’teki Artemis Tapınağı’nın yanına yaklaşmak bile zordu, çevresi bataklık hâline gelmiş olduğundan etrafını güçlükle dolaşabildim. Rodos seyahatimde Rodos Heykeli’nin yapıldığının söylendiği limanı dolaştım ve onun nasıl bir anıt olduğunu anlamaya çalıştım. Bir şans eseri, sevgili dostum Prof. Dr. Cemil Kıvanç ile birlikte en tepesine kadar tırmandığım ve tepesinde fotoğraf çektirdiğim “Keops Piramidi”nin bende yarattığı hayranlık nedeniyle öncelikle Gize Piramitleri’nden bahsetmek isterim.

Piramitlerden alınacak ders

“Zoser Piramidi”, Eski Krallık döneminde yapılan piramitlerin en eskisi. 

Mısır Piramitleri

Mısır Piramitleri, ilk dönemlerden itibaren “Antik Dünyanın Yedi Harikası” içinde sayılmış olmakla birlikte, esas ilgi odağı olan Gize’deki büyük piramittir. Diğer altı harikanın günümüze ulaşmamasına karşın günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Eski Krallık döneminde yapılan piramitlerin en eskisi III. Hanedan’ın II. firavunu “Zoser” için başkent Memphis yakınındaki “Zoser Piramidi”dir. “Basamaklı Piramit” de denen bu yapılara mimarlık tarihinde “Mastaba” adı verilmekte olup mimarının Zoser’in ünlü veziri “İmhotep” olduğu ileri sürülmektedir. Adı günümüze kadar ulaşan İmhotep, bilinen ilk mimar olması nedeniyle de özel bir ilgiye sahiptir. MÖ 2690-2610 tarihleri arasında yaşayan İmhotep’in adı eski Mısır dilinde “Barış içinde gelen” anlamına gelmektedir. Rahip, doktor, yazar, mimar ve astronom olarak çokça bilim dalında uzman olduğu söylenmektedir. Günümüze kadar ulaşan başarılı bir mezar yapısı olduğundan kuşku duyulmayan “Basamaklı Piramit” ten sonra IV. Krallık döneminde en görkemli piramit olan “Keops Piramidi” yapılır.

Piramitlerden alınacak ders

“Keops Piramidi” görkemiyle bende hayranlık uyandırmıştı. 

Keops Piramidi

Keops (MÖ 2551-2528) döneminde yapılan bu piramitin taban alanının bir kenarı ortalama 229 metre olup, kapladığı alan 52 bin 441 metrekaredir. En uzun kenar ile en kısa kenar arasındaki fark yirmi santimetreden azdır. Cephelerinin eğim açısı 54 derece 54 dakika olup bu eğim daha sonra yapılan piramitlerde de esas alınmıştır. Bu eğim açısı esas alınarak yapıldığı dönemdeki yüksekliğinin 145,75 metre olduğu ama zaman içinde on metrelik bir yükseklik kaybına uğradığı tespit edilmiştir. Zeminde bir miktar doğal kayalık olduğu, yapının bu kayalık üzerine inşa edildiği, bu nedenle piramitin yapımında kullanılan taş blok sayısının kesin olarak tespit edilmesinin zor olduğu ifade edilmektedir. Bazı hesaplamalara göre yapımında ağırlıkları iki ile on beş ton arasında değişen 2 milyon 300 bin adet blok kullanılmıştır.

“Keops Piramidi”nin kuzey cephesinin Kuzey Yıldızı’na göre konumlandırılması, eski krallığın dini gereklerinin bir göstergesidir. Diğer piramitlerin hepsi de bu kurala uygun olarak konumlandırılmıştır. “Keops Piramidi”nin kuzey yüzünde, yaklaşık on yedi metre yükseklikte, merkez aksın yedi buçuk metre doğusunda bulunan alçak bir giriş bulunmaktadır. Bu girişin üzerinde taş blokların baskısını azaltmak için iki çift eğik olarak yerleştirilmiş dört büyük blok bulunmaktadır. Piramitin günümüzdeki girişi özgün girişin hemen altında ve biraz sağındadır. Bu girişi Halife Hârûn Reşid’in oğlu Halife Memûn’un IX. yüzyılda açtırdığı bilinmektedir. Memûn girişi olarak adlandırılan bu girişin içeride bulunan hazineye erişmek için açtırıldığı düşünülmektedir. Buna karşın daha sonraları yapılan araştırmalar sonucu, Birinci Ara Dönem sırasında (MÖ 2216-2025) mezar soyguncuları piramiti soymuş, hemen her şeyi silip süpürmüşlerdir.

Mısır’a dair belgeseller

Tarihin babası olarak bilinen Bodrumlu Herodot MÖ V. yüzyılda Mısır’ı ziyaret ettiği zaman Büyük Piramit’ten söz eder. Bir diğer antik dönem yazarı Sicilyalı Diodoros (MÖ 60-30) piramitlerle ilgili gözlemlerini aktarır. Amasyalı Strabon ise (MÖ 62-MS 21) “Coğrafya” adlı eserinde; “Dikkate değer üç kral mezarından, ikisi bir stadion yüksekliklerinden dolayı ‘Dünyanın Yedi Harikası’ arasında sayılmışlardır… Bunlardan biri diğerinden azıcık büyüktür…” demektedir.

İnsanlık var oldukça cazibesini kaybetmeyecek olan piramitler ve antik dönem anıtları Mısır turizmine olan katkılarıyla bizlere örnek olmalıdır. Son yıllarda televizyonlarda, özellikle de National Geographic kanallarında giderek artan sayıda Mısır’ın antik dönemi ile ilgili belgesellere yer verilmektedir. Mısır’ın hemen her bölgesinde, daha sık olarak Krallar Vadisi’ndeki mezar kazılarını ve çıkartılan buluntuları anlatan bu belgeseller oldukça geniş bir izleyici kitlesi tarafından seyredilmektedir. Bu belgeseller Mısır’ın antik dönem kültür varlıklarını cazip bir şekilde sunmakta ve bunları yerinde görmek isteyen geniş bir turist kitlesini harekete geçirmektedir. Günümüz Mısır’ında antik dönem yapıları dışında yalnızca VII. yüzyıldan itibaren Müslüman yapıları bulunmakta olup onların geniş bir turist kitlesinin ilgisini çekecek hikâyeleri yoktur. Bu nedenle de gündeme getirilmemekte, onlar için belgeseller yapılmamaktadır. Mısır’ın her ne kadar Kızıldeniz kıyılarında bazı turist tesisleri bulunuyorsa da bunlar başka ülkelerdeki benzerlerinin yanında sözü edilen tesisler değildir.

Piramitlerden alınacak ders

Kültürel varlıklarımız

Ülkemiz son zamanlarda günyüzüne çıkarılan Göbeklitepe, Karahantepe, Boncuklu Tarla gibi insanlığın tarihini değiştiren pek çok kültürel varlığa sahiptir. Çatalhöyük insanlığın ilk toplu yerleşim alanlarından biridir. Antakya’daki Saint Pierre Kilisesi’nin ilk kiliselerden biri olduğunu ve Hristiyanlarca “Hac Yeri” olarak kabul edildiğini bilmekteyiz. Efes’teki Meryem Ana Evi, Tarsus’taki Saint Paul Kuyusu’da diğer hac yerleri olarak kabul edilmektedir. Doğu Anadolu bölgesindeki kaya resimleri, Kuzey Anadolu’daki Hitit Uygarlığı’na ait şehirler, insanlık tarihinde önemli bir efsane olan Truva, Kapadokya ve elbette hemen her kentimizde bulunan Türk-İslam yapıları ve bütün bunları görmezden gelen bir anlayış. Çok uzun yıllardır güneş, kum ve deniz üçgenine sıkışmış bir turizm anlayışı. Acaba kim veya kimler hemen hiçbir ülkede var olmayan bu soyut ve somut kültür varlıklarının farkına vararak yeni bir turizm anlayışı geliştirecek? Uzun yıllardır hemen her platformda dile getirdiğim bu atılımı yapacak insanlara şiddetle ihtiyacımız var. Anlaşılan merkezi bürokrasi günlük işlerle uğraşmaktan bu konularda atılım yapacak güç ve enerjiden yoksun. O zaman iş başa düşüyor. Son kırk yıldır giderek gelişen turizm gelirlerinden faydalanan ve ileriyi gören insanlar bu işe önayak olmalı ve ülkemizin zenginleşmesi için bir araya gelmelidirler.

Sanırım yapılacak ilk iş, mâlik olduğumuz kültürel varlıklar için hikâye yaratmak olmalı. Daha sonra bu hikâyeler çevresinde oluşturulacak güçlü senaryolarla uluslararası beğeniyi sağlayacak belgeseller hazırlanmalı ve gerekiyorsa ücret ödenerek dünyaca ünlü belgesel kanallarında oynatılarak ilgi ve merak uyandırıcı bir tanıtım yapılmalıdır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları