Top
05/03/2023

Asalet üzerine

Arapça bir kökten türetilen ve isim olarak kullanılan “Asalet” kelimesi, “Asillik, soyluluk, asil bir soya mensup olma; Ruh ve mana bakımından üstün ve kibar olma, saygı uyandıracak şekilde davranma, safiyetini koruma, bir makamın asıl sahibi olma, bir işi kendi adına yürütme” anlamına gelmektedir. Bizim bu yazıda üzerinde durmak istediğimiz anlamı, “Kibar olma, saygı uyandıracak şekilde davranma, safiyetini koruma” olacak.

Giderek artan nüfusa bilgi aktarmak için yapılan öğretim çalışmaları konusunda bilgi sahibi olan insan sayısını artırırken, eğitim eksikliği gerek çevresine saygı duyan gerekse kendisine saygı duyulan insan sayımızın giderek azalmasına neden olmakta. 1970’li yılların sonuna doğru artan anarşik olayların yaşandığı bir dönemde, İstanbul Belediyesi Harita Müdürlüğü’nün başında, şimdi adını hatırlayamadığım muhterem bir kişi görev yapmaktaydı. Zaman zaman kendisini ziyaret eder, bazı haritaları inceler ve müsait olduğunda sohbet ederdik. Bir gün kendisine uğradığımda büyük bir telaş içinde; “Size sabah başımdan geçen bir olayı anlatacağım” dedi. Hemen her gün mesai saatinin başlangıcına yakın, zemin kattan asansöre binerken, Harita Müdürlüğü’nde çalışan bir genç mühendis, hiçbir saygı belirtisi göstermeksizin asansöre önce biner, çalıştıkları kata gelince de hiç saygı duymaksızın asansörden önce çıkarmış. Dönem netameli, kimin kim olduğu belli değil! Birkaç kez bu duruma sesini çıkarmayan yaşlı müdür, her günkü hadiseyi bir kez daha yaşayınca dayanamamış ve kendi odasına gelince, asansörde karşılaştığı genci makamına çağırmış. Odaya saygılı bir ifade ile giren genç adama, “Delikanlı ben senin amirinim, yaşım da senden oldukça büyük, her sabah nerede ise beni iteleyerek asansöre biniyorsun. Selam vermek bir yana, kafanı çevirip yüzüme bile bakmıyorsun” demiş. Aldığı cevap nerede ise yere devrilmesine neden oluyormuş; “Ne yapmam gerekiyordu?” Büyük bir hayret duygusu içinde, “Bu gibi durumlarda önce selam verilir, asansöre önce kadınların ve büyüklerin binmesi sağlanır, önce onlar iner” demiş. Genç mühendis hayretle; “Bilmiyordum efendim!” demiş ve özür dileyerek, “Bundan sonra söylediğiniz gibi yaparım” demiş.

İnanamıyor gibiydi

Yüzünde büyük bir şaşkınlık ifadesiyle, “Sinan Bey, Bu genç adam bir harita mühendisi, koridorda hizmet veren bir müstahdem değil, nasıl olur da bunca yıl okuduktan sonra bu kadar basit bir nezaket kaidesinden haberi olmaz? Kimse bu gençlere eğitim vermiyor mu?” diye sordu. Sanırım bu soru benden çok kendine sorulmuş bir soruydu, yaşadıklarına ve aldığı cevaba inanamıyor gibiydi. Bir süre sonra tekrar uğradığımda, büyük bir neşe içinde, “Geçen gün konuştuğum meseleyi halettim” dedi ve duygularını “Artık her gün öğle yemeği sonrası çalışma arkadaşlarımla toplanıp yarım saat kadar, ‘Sabahları günaydın demeyi, giriş ve çıkışlarda önce kadınlara, daha sonra yaşlılara yol vermeyi, erkeklerin her gün tıraş olmasını, kadınların ise saçlarının taralı, hafif bir makyaj yapmış olmaları’ gibi günlük yaşamımızı renklendiren konuşmalar yapıyoruz. Hatta bir genç geçen gün ellerini, kollarını sallayarak abartılı bir şekilde yürümenin yanlışlığını dile getirdi. Bürodaki herkes çok memnun ve mutlu. Bugüne kadar niçin kimse bize bu gibi bir arada yaşama inceliklerinden bahsetmedi? diye üzülüyorlar” sözleriyle dile getirdi.

Soydan geçme asalet unvanı bir kişinin asil olduğunu belirtir ama, asalet sahibi bir insan olmak için bu unvanın gerektirdiği eğitime, konuşma inceliğine ve davranışlara da sahip olmak gerekir. Bunun için öncelikle küçük yaşlarda, okul öncesi aile içinde verilen eğitimin vazgeçilemez önemi vardır. Ne yazık ki, artık okul hayatı içinde yapılmaya çalışılan şey eğitim değil, öğretim oldu. Bir arada yaşamanın getirdiği inceliklerden giderek uzaklaşıyoruz. Zaman zaman rastladığım çoğu kişi üniversite mezunu ama, asalet ve nezaket duyguları gelişmemiş. Özellikle son yıllarda devletin gücünü kullanan, ama kullanmakta olduğu gücü kendi gücü sanan çoğu makam sahibi, olması gereken nezaketten ne yazık ki yoksun.

Farklı davranışlar

1950-1960 yılları arasında çocukluktan gençliğe doğru yürüdüğüm günlerde zaman zaman dedemle ziyaret ettiğim makam sahiplerinin asil bir duruşları vardı. Hemen hiçbiri asalet unvanı taşıyan bir aileye mensup değillerdi ama iyi eğitim görmüş insanlardı. Gerek çevrelerine gerekse bana karşı söz ve davranışlarında ister istemez hissettiğiniz bir asalet duygusu vardı. Nasıl oldu da genç kuşaklara verilmek istenen eğitim, öğretime dönüşerek bu duyguları kaybettik. Aile içindeki eğitimde büyük sıkıntılarımız var, çoğu kişi çocuklarına söylediğinden farklı davranışlar sergiliyor. Büyüklerin söylediklerinden farklı davranışlar sergilemesi çocukların şaşkınlığına sebep olup anlamlarını tam anlayamadıkları sözler yerine daha rahat kavrayabildikleri davranışlarımızı uygulamayı seçiyorlar. Böylesi bir eğitim sonucu da sık sık olumsuz ve kabul edilemez davranışlarla karşılaşmamıza yol açıyor.

Çoğu yazımda belirtmeye çalıştığım gibi şehir yaşantısı zordur. Yaşam sınırlarımız kalabalıklaşan şehirlerde giderek kısıtlanıyor. Hepimiz birbirimizin gerek sözleri gerekse davranışlarından rahatsız oluyoruz. Günlük hayatımızdan güler yüz eksik oldu, geçmişte vapur iskelesinde vapur beklerken birbirleriyle selamlaşan insanlar, hatır soran insanlar yok oldular. Kimi zaman Çengelköy İskelesi’nde vapur beklerken oluşan kalabalığın somurtkan yüz ifadeleriyle karşılaşıyorum. Güne böylesi bir yüz ifadesiyle karşı karşıya kalarak başlamak insanı nasıl mutlu edebilir? Halbuki hemen her kitapçıda mutlu bir yaşam üzerine yazılmış kitaplarla karşılaşıyorum. İnsanın mutlu olması için mutlu insanlarla bir arada olması gerekir. Hemen hepsi mutsuz ve bir diğerinden rahatsız olmuşçasına yüz ifadesi taşıyan insanlarla bir arada olmak ne derece doğru bir başlangıç?

Anlaşılan çoğu konuda olduğu gibi asalet ve nezaket konusunda da büyük bir erozyon yaşıyoruz. Belki çocuklarımız test çözmekte başarılı ama, eğitim konusunda büyük bir eksiklik içinde, ancak önce bu eğitimi verecek öğreticilere ihtiyacımız var. Ama her şeyden önce eğitimin bir öğretim olmadığını anlayacak ve bu konuda yeni düşünceler geliştirecek yöneticilere ihtiyacımız var. Millî Eğitim işini yeniden düzenlememiz, nerede hata yaptığımızı ivedilikle düşünmemiz gerekiyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları