Top
Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

13/06/2021

Bohça’daki hafıza

Olgunlaşma Enstitüleri için başlatılan değişim ve dönüşüm süreci hızla devam ediyor. Olgunlaşma Enstitüleri’ne ve yeni markası Bohça’ya gönüllü danışmanlık yapan Banu Yentür ve Suzan Toplusoy’la Beyoğlu’ndaki Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü’nde bu süreci konuştuk

Sadece Türkiye’nin önemli isimleri değil, Sophia Loren, Carlo Ponti, İkinci Elizabeth, İran Kraliçesi Farah Diba, Prenses Süreyya gibi dünyaca ünlü isimler de Olgunlaşma Enstitüleri’nin tasarımlarını giydi. Benim jenerasyonumun anneannelerinden babaannelerinden Olgunlaşma Enstitüleri’nde el işçiliğiyle dikkatleri çeken tasarımları ve yapılan defileleri dinleme şansı oldu. Oysa yeni jenerasyon Olgunlaşma Enstitüleri’ni yeterince tanımıyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan himayelerinde Milli Eğitim Bakanlığı’nca Olgunlaşma Enstitüleri için değişim ve dönüşüm süreci başlatıldı. Önce Olgunlaşma Enstitüleri’nin 1940’lı yıllara uzanan geçmişi Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü öğretmenlerinden Semra Kır Şimşek’in hazırladığı “Türk İğnesinin Mucizesi: Olgunlaşma Enstitüleri” ismiyle kitaplaştırıldı.

Bohça hayranlık uyandırıyor

Şimdi ise Beyoğlu Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü’nün girişinde açılan yeni mağazası ve yeni markası “Bohça” ile karşımıza çıkıyor Olgunlaşma Enstitüleri’nin yeni yüzü. Hem tarihi binaya hem de Bohça’nın ilk koleksiyonuna hayran kalmamak mümkün değil. İşte Olgunlaşma Enstitüleri’ne ve yeni markası Bohça’ya gönüllü danışmanlık eden ve kreatif yönetmenlik rolü üstlenen iki tasarımcı; Haremlique’le tanıdığımız Banu Yentür ve Roman’la tanıdığımız Suzan Toplusoy ile Beyoğlu’ndaki Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü’nde bu değişimi konuştuk.

Olgunlaşma Enstitüleri’nin değişim sürecine nasıl dâhil oldunuz?

Suzan Toplusoy: İki sene önce Sayın Hanımefendi’nin öncülüğünde Olgunlaşmaların yeni vizyonu ve yeniden yapılanma sürecine başlandı; bunun için 6-7 kişilik bir danışma kurulu oluşturuldu. Önce tüm Olgunlaşma Enstitüleri’ni ziyaret ederek tanıdık, değerlendirdik. Eski bir hafıza var, ama sonra o süreç ilerlememiş. Belli bir yaşın üstündekilerin bildiğiyle gençlerin ilişkisi olmadığını gördüm. Okulları ziyaret ettiğimizde her okulun kendi bölgesindeki kültür ve zanaatten etkilenip ürün geliştirdiğini gördük ama yetersizlik vardı, vizyon ve hedef konulmamıştı, ürünlerin nereye ne amaçla yapıldığı belli değildi, satış ağları yetersizdi. Hangi kültürel değerler üzerine uzmanlaşılacak, geleceğe yönelik tasarımlar nasıl oluşturulacak üzerine çalıştık. Zanaatin, el işçiliğinin kaybolmaması Olgunlaşmaların DNA’sında var, kültürel mirası iyi değerlendiriyor. Yapılanma sürecinde Banu (Yentür) da dâhil oldu.

var taboolaDivId = "";var taboolaPlacement = "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId = "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" + 6529230;taboolaPlacement="Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId = "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" + 6529230;taboolaPlacement = "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola = window._taboola || [];_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cagdas-ertuna/bohcadaki-hafiza-6529230' });

Banu Yentür: Ben daha sonradan dâhil oldum Hanımefendi ve Hümeyra Hanım’ın davetiyle. 1 sene önce başladım çalışmaya. Olgunlaşmalara hedef kitle ve çalışma zeminleri belirledik, kalite standardını sağladık. Kendi tasarımlarımızla zanaatlerin sürdürülebilirliğini ve bu zanaatleri daha ileri taşıyabilmeyi planladık. Şimdiye kadar gördüğümüz tasarımlar hep kendini tekrar ediyordu, onların farklı kullanımlara girmesini sağladık, örneğin masa örtüsünde gördüğümüz işlemeleri çantalara taşımaya başladık. Kaliteyi koruyarak ürünleri çağdaşlaştırıp ileriye götürmek ve Milli Eğitim’e bağlı bir eğitim enstitüsünde bunun sürdürülebilir olarak devam etmesini sağlamaktı önemli olan.

Farklı bölgelerde 24 okul var, kendi kabiliyetlerini kullanma özelliklerini öne çıkardık, Antep’te bakır işçiliği gibi. Farklı yerlerde işçiliği öne çıkarmak, diğerlerinde de uygulama doğru çıktığında Olgunlaşma’nın kendini anlatması önemliydi, onun için Bohça adında marka kuruldu; ürün bankası gibi kendi kabiliyetlerini sergileyebilecekleri bir değer haline geldi, satıştan çok sergilenmesi önemliydi. Daha sonra farklı tasarımcılarla da çalışılacaktır.

Binası bile ilham kaynağı

Ana fikir neydi?

S T.: Ana fikir kendi değerlerinden yola çıkan, tasarım anlayışını ortaya koyan vizyon; burada yapılmak istenen zanaati tasarımcı iş birliğiyle uzun vadede sektörle de buluşturup istihdam sağlanması. Ayrıca Türk modası, tasarımcı ve markalar için burası ilham noktası olabilir. Çünkü geçmişteki hafıza burada kayıtlı, ciddi bir arşiv var. Bohça bir sergileme platformu oldu. Geçmişten geleceğe köprü olan Olgunlaşma’nın ve Türk kültürünün modaya yansıması. Eskiden yabancılar gelip Kapalıçarşı’ya, müzelere gider, Olgunlaşma’dan ilham alırmış. Olgunlaşma’nın bu binası kendi başına hikâye, ruh; binayı dolaşıp ilham almamak mümkün değil!

B.Y.: Çok değerli ilhamların alınabileceği çok güzel bir coğrafyadayız; burada malzeme, teknik detay, çalışma ‘know-how’ları var. Bizim gelmemizle aslında kendi yapabileceklerinin farkına vardılar; birlikte ezber bozduk, zanaatle ustalıkla yaratıcılık birleşince 21. yüzyıla uygun bir güncelleme oldu. Ciddi bir kadın emeği ve toplumun bilinçlendirilmesi söz konusu; çünkü Hanımefendi’nin bu projesi her yaştan insanın gelip eğitim alabileceği bir platformu tekrar hayata geçirmiş oluyor. Öğrencilerin öğrenirken üretime de katkısı olacak.

Bu projede sizi en çok ne heyecanlandırdı?

S.T.: Refia Övüç 1945 yılında Beyoğlu’ndaki Olgunlaşma’yı açtığında, Türkiye’deki markaların buraya gelmesini sağlamış. Türkiye’de markalaşmanın yolunu açmış; o zaman kattığı değeri yıllar sonra biz hâlâ konuşabiliyoruz. Bu, Türk modasının dünyaya tanıtılmasında da etkili. O zaman iletişim kanalları bugünkü gibi değil; BBC’de çıkmak, yurt dışındaki saraylarda defile düzenlemek, dönemin devlet başkanlarının eşlerini burada ağırlayıp giydirmek çok önemli bir değer. Bu değer benim için en kıymetlisi; bunu gönüllü olarak yapmamın nedeni de bu.

B.Y.: Evet ayrıca eğitime ve ülkeye katkı sağlamak. Bu özel sektöre ait değil. Tasarımcı olarak beni en duygulandıran ve tatmin eden tarafı bu. Zaten biz bunu keyifle, inanarak gönüllü yaptık.

S.T.: Meslek hayatımda burası bana ilham noktası oldu. Belki bizden ilham almışlardır ama bize de çok şey kattı. İki taraflı faydalı bir çalışma oldu. Bundan sonra Olgunlaşma Ensitüsü’nün markası Bohça’nın devamlılığında yeni bir tasarım kültürü oluşturmak ve bunun üzerinden arşivi, hafızayı farkındalık yaratarak tanıtmak gerekiyor.

Bohça’daki hafıza

Hafızalarımız hatırlamalı

Nasıl bir iş bölümü yaptınız?

B.Y.: Suzan etnik kültüre değer verdi, ben detay ve işçilikler üzerine yoğunlaştım. Benim tasarımcı olmamın nedenlerinden biri de çocukluğumdan beri evimde gördüğüm Maraş, Antep işlerine olan tutkum çünkü…

S.T.: Birçok bölgede el tezgâhlarında dokunan kumaşların artık üretilmediğini görüyoruz, koleksiyonlara yön verirken tekrar onlara dönmek bu süreçte önemli oldu. Banu desen seçimleriyle ve işlemelerle ev ve giyim tekstilini doğru yönetti. Sadece ev ve giyim tekstili değil, aksesuardan terlik ve çantaya torunlara saklanabilecek zamansız parçalar ürettik. Kıymetli el emeği, değerli işçilik malzeme var. Bunları alt alta koyduğunuzda ciddi bir değer görüyoruz. Bu yeni dünya düzeninde her şeyin hızlı tüketilip çöpe atıldığı, geri dönüşümün yeni konuşulduğu zamanda, bazı şeylerin artık zamansız senelerce saklanması gerektiğini hafızalarımız hatırlamalı. Kültürü taşıyan ve daha kalıcı moda anlayışı devam edecek.

B.Y.: Bunu yaparken tekniklerin doğru materyallerle birleşmesi önemli. Bu tüketim gümüş yerine teneke ipliği, ipek yerine polyester kullanmaya itmiş. Şimdi her Olgunlaşma’da ortak dile gidildi, herkes farklı nakış ipliği kullanırken ciddi bir kalite standardı getirdik. Ülkemizin sonsuz bilgisi, malzemesi, tekniği var, camdan tel işçiliğine, ahşap işçiliğinden taş oymasına envai çeşit zanaat var, bunların heyecanla doğru ellerde ilerletilmesi gerekiyordu.

Bundan sonrası nasıl olmalı?

S.T.: Bundan sonrası vizyonun nasıl daha ileriye taşınacağı ve ileriki nesillere taşınması ve ilham vermesi önemli. Ben bugün 1945 yılında Refia Övüç’ün açtığı okulu takdir ediyor ve ilham alıyorsam, bundan sonra da ilham vermesi gerekiyor. Sadece 2 senelik kurs programına katılmak da şart değil, üniversite öğrencileri de kurs alarak bir konuda uzmanlaşabilir. Artık meslek olarak tek şeyi yapmak yeterli değil, birkaç alanı bilmek ve bunları entegre ederek birçok şeyi yapabilmek kıymetli.

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları