Top
Sedat Ergin

Sedat Ergin

sergin1@hurriyet.com.tr

18/09/2019

‘Astana ruhu’ Fırat’ın doğusuna geçebilecek mi?

Türkiye ile ABD arasında müşterek harekât merkezi başta olmak üzere adımlar atılmış durumda... Acaba Rusya ve İran güvenli bölge oluşumuna nasıl bakıyorlar?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ev sahibi kimliğiyle basın toplantısının sevk ve idaresini de üstlenmişti. Sağında oturan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye dönerek, “Alfabetik sıra...” dedi, yani “Söz sizin” mesajını verdi.

Salonda bütün dikkatler, projektörler Ruhani’ye çevrildi. Gelgelelim Ruhani, Soru sizinle ilgiliydi Sayın Cumhurbaşkanı” diyerek topu Erdoğan’ın solunda oturan Rusya lideri Vladimir Putin’e attı.

İran Cumhurbaşkanı, belli ki Erdoğan’ın yanında bu konuya girmek istemedi.

Ruhani sahadan çekilince, Putin şu yanıtı verdi:

Ben yeni bir şey söylemeyeceğim. Daha önce açıklamış olduğum görüşü tekrarlayabilirim. Türkiye dahil bölgedeki bütün devletler, kendilerini savunma ve ulusal çıkarlarını, sınırlarını koruma hakkına sahiptir. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiçbir zaman karşı çıkmadığı ikinci bir noktayı geçersiz hale getirmiyor. Bu nokta, Suriye’nin toprak bütünlüğünün desteklenmesidir. Tam aksine kendisi bunu kuvvetle destekliyor, hepimiz destekliyoruz. Bu tutumu alırken, güvenliğin sağlanması ve terörizmle mücadeleyle ilgili meseleler çözüme kavuştuğunda, Suriye’nin toprak bütünlüğünün tümüyle sağlanmış olacağı kabulünden hareket ediyoruz. Bu, bütün yabancı askeri birliklerin Suriye’den çekilmesini de içermektedir.”

*

Putin, aynı soruyla 27 Ağustos tarihinde Erdoğan’ın Rusya ziyareti sırasında karşılaştığında, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını “meşru bulduğunu” söyleyerek, Rus tarafının Türkiye’nin bu projesine karşı çıkmadığı şeklinde yorumlanabilen bir yanıt vermişti.

Rusya liderinin önceki akşamki yanıtı ise Türkiye’nin güvenlik kaygılarına yine hak veren, ancak belli bir diplomatik muğlaklık da içeren, biraz daha ortadan bir formülasyonu yansıtıyor.

Ayrıca İranlı bir gazeteci “Amerika’nın Suriye’deki askeri varlığı” hakkındaki görüşünü sorunca, Putin, “ABD askerlerinin Suriye’de bulunması gayrimeşrudur. Başkan Trump’ın çekilecekleri yolundaki kararının tümüyle uygulanacağını ümit ediyoruz” yanıtını vermiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin -Putin’in Suriye’den çıkmasını istediği- ABD ile sınır boyunca bir ‘güvenli bölge’ kurmasının Kremlin nezdinde sıcak bir karşılık görmeyeceği aşikârdır.

Aslında Putin’in bu konudaki tutumu, önceki akşam Fırat’ın doğusundaki durumdan kaygı duyduklarını, DEAŞ’ın uyuyan hücrelerinin yeniden faaliyete geçtiğini belirtip, “Suriye’nin bu bölgesinde istikrarın güvenilir bir şekilde sağlanması meşru hükümetin kontrolü eline almasıyla mümkün olacaktır” şeklindeki açıklamasıyla birlikte değerlendirilmelidir.

Rusya lideri, Esad rejiminin bir an önce Fırat’ın doğusunda egemenliğini yeniden tesis etmesini arzulamaktadır.

*

İran da çok farklı bakmıyor bu meseleye. Ruhani, ‘güvenli bölge’ sorusunda susmayı tercih etse de, diğer bütün açıklamalarında ABD’nin Fırat’ın doğusundaki askeri varlığına olabilecek en kuvvetli ifadelerle karşı çıkmıştır. Hem İdlib hem de Fırat’ın doğusunda meşru (Esad) hükümetin kontrolü eline almasını beklediklerini vurgulamıştır.

Bu noktada Tahran ile Moskova aynı dalga boyundadır. Ayrıca Ruhani, PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG/PYD’ye de oldukça ağır ifadelerle yüklenip, ikisi arasındaki ilişkiyi gündeme getirmiştir. Şu sözlerini aynen aktarabiliriz:

İdlib’de teröristlerle mücadele etme ve Suriye hükümetine yardım etme gereği var. Bu ihtiyaç, aynı zamanda Fırat’ın doğusunda Amerikalıların kontrol ettiği ve bir grup teröristin yönettiği bölge için de geçerlidir.”

Görüleceği gibi Ruhani, PYD/YPG’nin ‘terörist’ olarak tanımlanmasında Türkiye ile aynı pozisyonda durmaktadır. Ayrıldıkları nokta, Türkiye burada A) ABD ile B) Olmazsa kendi başına bir ‘güvenli bölge’ kurmayı tasarlarken, İran bu bölgede bir an önce Esad rejiminin hâkim olmasını istemektedir, Rusya gibi...

*

Ankara Zirvesi’nin hemen öncesinde yaşanan dikkat çekici bir gelişme, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektupla başvurarak, Fırat’ın doğusunda ana omurgasını YPG/PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) örgütünün ayrılıkçı terör faaliyetlerini şikâyet etmesidir. Bu mektupta SDG’nin ABD ve uluslararası koalisyon tarafından desteklendiği belirtilmiş, Suriye’nin topraklarını bu terör örgütünden kurtaracağı da kaydedilmiştir.

Söz konusu hamlenin zirvenin arifesinde Rusya ve İran ile koordinasyon içinde yapıldığını tahmin etmek güç değildir. Bu çerçevede karşımıza çıkan kayda değer bir paradoks, YPG-PYD’nin ‘terörist’ olarak tanımlanmasında –aralarında koordine edilmemiş olsa da- Esad rejimi ile Ankara’nın söylem birliği içinde görünmesidir.

*

Buradaki örtüşme Ankara ile Şam arasında buzların eridiği anlamına gelmiyor kuşkusuz. Ancak Moskova ve Tahran’ın, önümüzdeki dönemde Astana sürecindeki yakın ortakları Ankara üzerinde Şam ile buzların erimesi yönündeki telkinlerini arttıracaklarını tahmin etmek güç değildir.

Önceki günkü Ankara zirvesinin -en azından kamuoyuna açık bölümünün- bu yönde pek çok işarete sahne olduğunu söyleyebiliriz.  

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp