Top
15/10/2021

'Yaşamak için kendimize hikayeler anlatırız'

‘Burning Man’ festivali hakkında yazımı 20 Eylül tarihinde ‘Şiirsel terörizm ve yanan adam’ başlığıyla yayınladım. Yazıda festivalin felsefesine, anarşizm ile bağlantılarına ve ünlü anarşist Hakim Bey’in düşüncelerine de girmiş olduğum halde, o yazıda bir yönün esik kaldığı düşüncesi içimi yiyip bitirmekteydi.

Sonra neyin eksik kaldığını festivalde her yıl sergilenen sanat yerleştirmeleri hakkındaki fotoğraflara bakarken fark ettim. Festivale katılanlar bir yandan her yıl seçtikleri kıyafetlerle sanatsal bir tavır koyarken öte yanda da tamamen özgürlüğün olduğu ve hiçbir sınırın konulmadığı festival ortamında yarattıkları sanat eserlerini festivalin yapıldığı çöl alanına çeşitli noktalara yerleştiriyorlar. Yazımı yazdıktan sonra bu festivale teorik ilgim daha da arttığından bu sanat eserlerini de ayrıca inceleye başladım. İlk yazımda bana hangi bağlantıyı eksik bıraktığımı gösteren sanat eserini 2018’deki yanan adam festivalinde sergilenen eserler arasında buldum.

Bu sanat yerleştirmesinin adı ‘Camera Lucida’ydı. Bir fotoğraf makinesi heykeli bu. Güneş doğarken veya batarken isteyen bu kamera heykelinin içine giriyor ve kendi fotoğraf makinesi veya cep telefon ile fotoğraf makinesi heykelinin ‘objektifinin’ baktığı yönde fotoğraflar çekilebiliyor.

O heykel öyle bir yerleştirilmiş ki heykelin objektifine denk gelen açılımı devamlı festivalin Playa denilen ve dev adam heykelinin ve anılara ait eşyaların sergilendiği müzenin yakıldığı bölüme bakıyor.

Kamera heykelinin yanında da meşaleler de yanıyor. Güneş batarken veya doğarken çölde muhteşem renk oyunları zaten kendiliğinden oluyor. Bir de yanan adamın yarattığı gölge oyunlarına heykel kamera yanındaki meşalelerin etkisi de eklenince çekilen her fotoğrafta bir muhteşem renk oyunu kendiliğinden oluşuyor.

Bu sanat yerleştirmesini yapanlar bizlere bu festivale bir de Ronald Barthes’in gözüyle bakmamız gerektiğini söylüyorlardı. Çünkü ‘Camera Lucida’ Barthes’in ölümünden kısa süre önce yazmış olduğu fotoğraf sanatı üzerine muhteşem kitabının adıydı. Yerleştirilen sanat eserinin adı da ‘Camera Lucida’ olunca benim ilk yazımda neyi eksik bıraktığım büyük netlikle anlaşılmıştı artık. Bu festivalin anlamını tam anlamak isteyenler Ronald Barhes’in çalışmaları aracılığıyla da düşünmek zorundaydılar. Camera Lucinda şifresi yaşananlara bir de onun gözünde bakmamız için yapılan net bir çağrıydı.

Bu sanat eserini daha önce görmemiş olmam festivaldeki bu Barthes bağlantısını kendi başıma görmemiş olmamı affettirmiyor tabii ki. Çünkü festivalde tahtadan dev adam heykelinin ve anıları çağrıştıran objelerin sergilendiği alanın yakılmasıyla, dinlenilen müziği ile yapılan danslarıyla ve katılanların kıyafetleriyle ortada bir ilkel toplum ritüeli de olduğu zaten açıktı.

Ben Roland Barthes’in Türkçeye ‘Çağdaş Söylenler’ diye çevrilmiş Mythologies kitabını ne zaman okusam, büyük yazar Joan Didion’un "Bizler yaşamak için kendimize hikayeler anlatırız" lafını daima hatırlarım. Barthes de modern kültürün var olmak için kendisine çeşitli konularda siyasi olmayan söylemler veya mitler geliştirmek zorunda olduğunu anlatır.

Yani popüler kültür bir çeşit efsaneler yaratma ortamıdır da. Barthes çalışmasında deterjan reklamlarını, fal köşelerini inceleyerek bu tür efsanelerin yaratılma süreçlerini ve bunun dilini, semiotiğini inceler.

Bizim Burning Man festivaline de bu efsane yaratılması süzgecinden bakmamızı isteyen Camera Lucida sanatının yaratıcısı da festivale yaşanan temeldeki ilkel toplum ritüelinin modern toplumun baskılarına karşı daha basit, daha tabiata dönük bir kültüre dönme arzusunu yansıtan ritüeller olduğunu söylüyor.

Barthes ayrıca Camera Lucida çalışmasında fotoğraf çekme sürecinde fotoğraf çekecek kişinin ilgisi bağlamında konusunu aradığı ‘Sanctum' adını verdiği bir süreç olduktan sonra, aradığını bulduğunu sandığı anda deklanşöre bastığı ‘punctum’ adını verdiği anda olduğunu söylüyor.

Fotoğrafta sanat bu arayış ile bulma anının çakıştığı an yani sanctum ile punctum’un çakışma anında oluyor. Festivalde yerleştirilen kamera heykeli içine girip fotoğraf çeken herkes heykelin yerleştirilme biçiminden bu sanctum ve punctum’un otomatik çakışmasından ibaret fotoğrafı otomatikman çekmiş oluyor.

Yani bence festivalde sadece Barthes’in mitoloji söylemine değil fotoğraf sanatı hakkında dediklerine de bir gönderme bulunuyor.

Ayrıca festivaldeki ritüeller Barthes’in teorilerine bir gönderme yapmanın yanı sıra okuduğum en aykırı düşünürlerden olan Bataille’ye de göndermeler yapıyor. Temelde bir ilkel toplum ritüeli olan tahta adam heykelinin yakılması tabii ki bir simgesel insan kurban etme töreni, bu da insan kurban süreçleri üzerine çalışmalar yapmış Bataille’ye de bir bağlantı.

"Kötülük hayatın en temel gerçeklerinden biri" diyen Bataille’ye göre kötülük bir ahlaktan yoksunluk durumu ya da ahlak yetersizliği değil, tam tersine verili ahlakı yadsıyan başka tür bir ahlakın koşuludur. Böyle alındığında kötülük, yasakları aşmanın ve kuralları ihlal etmenin bir yoludur ve "yüksek ahlak" bunu gerektirir. Nietzsche’nin çalışmalarına getirdiği özgün yorumlar bulunan Bataille’ye göre yaratıcılığın kaynağı günahkarlık ve kötülüktür.

Bataille’nin edebi metni olan ‘Gözün Hikayesi’nden Susan Sontag kadar etkilenmiş olan Roland Barthes, Bataille’nin üslubunun insanın gerçek doğasına dokunduğunu söylemiştir.

Açıkçası Bataile’nin düşünceleri ayrı bir yazıda entelektüel keyif alınarak yazılacak değerde bence.

Burada ise festivalin Bataille’yi neden çağrıştırdığı hakkında iki bağlantıdan bahsedeceğim.

Dev tahta adam heykelinin simgesel bir insan kurban töreni olduğunu söyledim. Bataille de insan kurban törenlerine takıntılıydı hatta bu konuyu araştırması için Acephale adlı bir örgüt de kurdu. Örgütün sembolü kafası olmayan bir adamdı.

Ayrıca ben festivalin temelindeki anarşik görüşleri oluşturan Hakim Bey’in de Bataille’nin kötülük üzerine düşüncelerinden etkilendiğini düşünüyorum.

Hakim Bey’in çok ilginç ve aykırı görüleri var. Kendisi dünyanın en önemli İslam uzmanlarından birisi olduğu halde ve korsanlar üzerine, melekler hakkında ve İslamiyet'te skandallar konusunda çalışmaları bulunduğu halde dünyanın hiçbir üniversitesinde iş vermiyorlar ona. Bunun nedeni de kendi iğrenç cinselliği üzerine yazmış olduğu ve dünyanın hemen her ülkesinde otomatikman suç sayılması gereken görüşleri. Bu yönüyle bana Hakim Bey'in Batille’ye benzer biçimde bilinçli ahlak dışı davranıp da daha yüksek ahlakın yakalanabileceğini savunan düşüncelerini çağrıştırıyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp