Top
21/05/2023

Tersane Caddesi'nde gizemli bir buluşma

Büyük bir sır perdesinin ardında işini gören Michelin müfettişleri tek kriterlerinin yemek olduğunu söyler. Bir mekanı değerlendirirken ne dekor, ne servis, ne de mekan önemli onlar için. Yemek olağanüstüyse dağın başında derme çatma bir kulübe bile rehbere girebilir, yıldız alabilir. Zaten üç yıldızın anlamı da özel olarak seyahat edilecek bir lokanta demek. Bib Gourmand’la ödüllendirmek de bir mekana çıta atlatıyor, merak ettiriyor.

Zaten öyle olmasa Karaköy’de bir otelin teras katındaki ocak başına gitmek hiçbirimizin aklına gelmezdi. Gidilecek mekan konusunda fikri olan üç ayrı kişinin yemekte buluşması her zaman sorun doğurur. Nitekim o Pazartesi akşamı da bir türlü uzlaşamadık. Kimi önerileri ben turistik buldum, benim önerdiğim bir yer ise başkası tarafından denenmiş ve beğenilmemişti. Merak ettiğimiz bir başka restoran ise kapalıydı. Bu durumda da turistler gibi Michelin rehberine başvurduk ve hiçbirimizin adını duymadığı TersHane’ye—tersane değil!—gitmeye karar verdik. Mekanın Karaköy’de olduğu ve rehbere girdiği dışında da bir bilgimiz yoktu.

BİR ANDA HAVASI DEĞİŞTİ

İlk hayal kırıklığı erkenden varıp masaya oturan Amerikalı arkadaşımın mesajındaydı: “Moralinizi bozmak istemiyorum ama adımımı atar atmaz hoşuma gitmedi. Ne otel, ne lobisi, ne de ağırklı Rus müşteriler.” İki dakika içinde Tersane Caddesi’ndeki otele girip asansörle TersHane’ye çıkarken benim de hislerim farklı değildi. Bir ara kendimi Elmadağ’daki aşırı turistik restoranların ya da Sultanahmet’te kendisine “butik otel” diyen ama hiçbir tarafı butik olmayan o yerlerin birinde hissettim.

İkinci şok aydınlatmaydı. Masanın tam üstündeki abajur bir sorgu odasını aydınlatacak parlaklıkta, gözümüzün içine giriyordu. Çalışanlardan kısmalarını istedik ve epey bir süre ampullerde herhangi bir hareketlenme olmadı. Bu sefer ben yerimden kalkıp olaya müdahale etmek istedim. Ya tamamen kapatılıyormuş ya da tamamen aydınlatılıyormuş. Ne yazık ki her evin her lambasında olması gereken “dimmer” yokmuş.

Büyük bir risk alıp tamamen kapatmalarını rica ettik ve o andan itibaren TersHane’deki ilk olumsuz önyargılarımız tersine dönmeye başladı. Bir kere en uç masada oturuyorduk ve mekanda başını turist rehberlerinin çektiği masadan kopuktuk. Kafamızdaki lambanın sönmesiyle ruhen de mekandan koptuk ve İstanbul’un en güzel manzarasından eski yarımadayı ve Haliç’i izlemeye başladık. Çalışanlar masaları mumla donattı ve hiç öyle bir niyetimiz olmamasına rağmen aşırı romantik bir ortam oluştu.

Hiçbirimizin niyeti romans değildi, aksine yabancı uzmanla finans ve politika, dünyadaki dalgalanmaların Türkiye üzerine etkilerini konuşacaktık. Geldiğimiz yerin ocakbaşı olduğunu bile bilmiyorduk; bir ocakbaşının romantik olabileceğini de.

Michelin rehberi hakkında ne derseniz deyin ticari etkisi yadsınamaz. İstanbul’da onlarca iyi ocakbaşı var. Zübeyir ve Adana Ocakbaşı lezzet olarak hepsinin üzerinde. Ama TersHane’de buralarda olmayan bir şey var: manzara. Ve bu manzaraya kendimizi teslim ettiğimizde başka hiçbir ayrıntının önemi kalmadı. Yemek iyi mi kötü mü bile önemsiz bir soruya dönüştü.

E hani Michelin müfettişleri sadece yemeğe bakıyordu?

AKILDA KALANLAR

TersHane’den benim aklımda ilk kalan manzara oldu. Ama asıl star mekanın çalışanlarıydı. Dünyanın en iyi insanları özel olarak bulunmuş ve burada işe alınmış olabilirler miydi? Hiçbiri havalı, hatta genç de olmayan bu insanlar kendilerini müşterinin memnuniyetine adamışlar. Türkiye’nin güzel yüzü bu: servis sektörü çoğu zaman çok iyi ve sadece bu insanların sıcaklığı yetiyor.

Israrla muhammara tavsiye ettiler ve hepimiz burun kıvırdık, ama o kadar ısrarın sonunda teslim olduk. İyi ki de kabul etmişiz çünkü TersHane’ninki başka hiçbir tarife benzemiyor ve belki de şehrin en iyisi. Mezeler arasında her ocakbaşında bulunan seçenekler var, ama başka hiçbir yerde olmayan girişler de mevcut. Kebap listesi de çok uzun ve detaylı, ama rakı ve manzaranın sarhoşluğundan ne yediğimizin önemi kalmadı. Ama ne yediysek iyiydi. Ortamın güzelliği zaten ekonomi-politik sohbetimizi çok yoğun bir dedikodu seansına dönüştürdü.

Ocakbaşı konusunda hemen herkes müdavimi olduğu mekana gider. TersHane böyle bir yer değil. Buranın müdavimi olmak zor, çünkü ortamın asıl müşteri kitlesi turistler. Turist derken de yurtdışından gelen arkadaşınızı değil, daha çok bir turist kafilesini getirebileceğiniz bir yer. Amerikalılar asansörden çıktıktan sonra ne gördülerse “Amazing” diyecekler; bol bol dedirtmek için ideal. Benim için TersHane’nin albenisi herkesten uzak, hiçbir tanıdığı görmeyeceğim, o köşe masada ışıkları kapatıp oturarak mükemmel bir akşam geçirebileceğim bir sığınak. Gizli bir toplantı yapmak için ideal. Bu toplantıyı kimileri Türkiye’yi kurtarmak, bazıları da aşk üçgeni olarak yorumlayacaktır elbette.

Açıkçası İstanbul’da bilmediğim ya da kulaktan kulağa yayılmayan mekanlara gitme konusunda epey tereddütlüydüm, güzel bir sürpriz oldu. Ancak ben sadece yemeğe değil, mekana, ışığa, mobilyaya ve insanlara da bakıyorum. TersHane de keşke biraz mimariye ve mobilyaya daha fazla yatırım yapsa.

Yıldız tablosu

★★★★ Olağanüstü

★★★ Mükemmel

★★ Çok iyi

★ İyi

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp