Top
14/04/2021

Benim gazetemin bugünkü manşeti

Bugünlerde İstanbul’un bir zamanlar en ayrıcalıklı sitelerinden biri olan Alkent’te yönetim seçimleri var. Etiler’deki sitenin en ünlü sakini, yıllardır buradaki bahçe katı evinde maç partileri veren, köşesinde zaman zaman Alkent’i yazan Hıncal Uluç. Yönetim seçiminden de onun sayesinde haberim var zaten. Yeni değil, Uluç epey bir süredir Alkent yönetiminden şikayetçi. Aidatları yükseltmemek için bahçıvanları ve güvenliği işten çıkardıklarını, sitedeki yaşam standardının giderek düştüğünü yazıyor. Bir zamanlar bahçe kapısını açık bırakıp çıktığı bu güvenli sitede ilk kez hırsızlık bile yaşanmış.

Bilmiyordum, Rahmi Turan da site sakiniymiş. Ama o yönetimden memnun, aylık 1900 TL’lik aidat ücretini çok buluyor, Uluç’a da mevcut yönetime karşı çıktığı için kızıyor. Evet, ikisi bu konuda geçtiğimiz günlerde polemik bile yaptılar ama büyük ihtimalle ilgilenmediniz. Zaten Sözcü’nün “tokmak”ı Turan ayrıca “Okuru ilgilendirmeyecek bir konuyu köşesine taşıdı,” diye de suçladı Hıncal Uluç’u. Oysa en azından bir okurun epey ilgisini çekti bu konu: O sitede, o şehirde, hatta o ülkede yaşamasam bile Kanarya Sevenler Derneği gazeteciliğinin önemine inandığımdan bu konu habercilik iştahımı kabarttı.

ZENGİNLERİN APARTMAN TRAJEDİSİ

“Bizimkiler” dizisinden de bildiğimiz gibi apartman bir Türkiye mikro kozmosu, apartman sakinleri ise ülkedeki karakter tipolojisinin yansımalarıdır. Devlet katındaki yolsuzlukların ilk örnekleri apartman yönetimindedir; her apartman yöneticisi bir komşusu tarafından illaki bir kez, çoğu zaman da hırsızlıkla, suçlanmıştır. Balkonu salona katmanın kentlerdeki kaçak yapılaşmadan farkı yoktur. Komşunun anahtar deliğinden koridoru dikizlemesi, yan dairedeki bekar gençleri polise ihbar etmeleri polis devleti, gözetim, bireysel özgürlük meselesidir. Komşuların birbiriyle geçinmeleri toplumun farklılıklara tahammülü veya tahammülsüzlüğüyle ilgilidir.

Alkent gibi bir sitenin sosyolojisi de var. Yanı başındaki Sarı Konaklar gibi 'sonradan görme / yeni para' değil. Beykoz Konakları gibi halktan kopuk ama ülkeyi yönetme iddiasında hiç değil. Burası bir dönem hakikaten İstanbul’un en ayrıcalıklı, “cool” sitesiydi. Dünyanın – abartmıyorum, evet, dünyanın – en pahalı süpermarketi bu site içindeydi bir zamanlar. İstanbul’da “take out Chinese” diye bir gelenek yok, ama bu sitede vardı. Alkentliler kendi yaşam alanlarının ne kadar üstün, ayrıcalıklı olduğunu burada oturmayanların yıllarca gözüne soktu. Zaten hepimizden daha fit’ler, çünkü her köşe başında spor salonu yokken burada vardı. Lüks sinema modası mı? O da burada başladı. Dönemin en önemli lokantası Mezzaluna mı? Elbette burada şube açtı. Korusu, yürüyüş yolları, çocuk parkları, bahçe katları, balkonları, rezervuarları, apartman boşlukları, su boruları… Alkent’te yaşayanların kendilerini övmelerine son vermenin sonu yok… Peki peki anladık…

Şimdi Alkent’in “dökülüyor” olması ironik, değil mi? Zenginlerin trajedisi her zaman ilgi çeker, çünkü zengin olmayanlara anlaşılır bir tat verir. Geçenlerde New York Times’ta şehrin en çirkin gökdeleni 432 Park’ta yaşanan sorunlarla ilgili harika bir haber vardı. Dairelerin onlarca milyon dolara satıldığı, on binlerce dolarlık aidat ödendiği bu ucubede borular patlamış, tavanlar akmaya başlamış, gürültüden insanlar uyuyamaz olmuş. Okurken içimden ‘Beter olsunlar,’ diye geçti. Bu bina Madonna’nın, Basquiat’nın, Warhol’un, Haring’in New York’unun sermayeye tesliminin; Bloomberg’in belediye başkanlığı döneminde yaratıcı sınıfın yok edilerek şehrin, tıpkı Londra gibi para aklama merkezlerini andırırcasına, ultra zenginlerin oyun alanına döndürülmesinin sembolü.

Alkent de bütün siteler gibi özünde bir şehircilik cinayeti. İstanbul’un geleneği ve kültürüyle bağdaşmayan, dışarıya kapalı cemaat yaşamı kent kültürüne ve metropol hayatına ters. Alkent, İstanbul’daki şehir kültürünü yok etmenin tek başına faili değil. Ancak sadece bir site ve işleyiş olarak başarısı başkalarına örnek oldu, taklitler doğdu ve zamanla mahalle kültürü yerini doktorlardan mühendislere, kasaplardan öğretmenlere herkesin kendi sitesini kurduğu bir çarpık yapılaşmaya bıraktı. Mahalle yok oldu, caddeler terk edildi. O yüzden, evet, uzaktan biraz keyifle izlediğimi itiraf etmem lazım bu sitede yaşananları. (Bkz: Dipnot.)

OKURU İLGİLENDİREN ASIL KONU

Türkiye’de ne kadar üstün, genelden daha iyi işleyen bir sistem oturtulursa oturtulsun bir gün mutlaka çürümesi, Türkleşmesi garantidir. Hıncal Uluç’un Alkent isyanında bunu okuyorum ben. İstanbul’un en ayrıcalıklı sitesinde bile alışık olduğumuz kurnazlıklar, bakkal hesapları, küçük bütçe oyunları dönüyor. Ama bir yandan da hayatın her alanında olduğu gibi birkaç kuruş uğruna bu site de genel ucuzlaşmadan nasibini alıyor.

İşin bir de ekonomik boyutu var. Rahmi Turan diyor ki “Site sakinleri arasında mevcut 1900 TL’lik aidatı bile ödemekte zorlananlar var.” Kimse kafalarına Alkent’te yaşamaları için silah dayamadı; bedeline katlanmalılar. Ama Alkent’te yaşayanlar bile aidat ödemekte zorlanıyorsa Türkiye ekonomisi sandığımızdan daha kırılgan olabilir—patronlar özel uçağı, CEO’lar perdenin önünde uçmayı bırakırsa endişe duyun.

Bence Alkent okuru ilgilendiren bir konu. “Rahmi Abi gazeteciliği” hala “Kasaptaki ete zam geldi,” ve “20 bin TL’ye kadar yolsuzluk haberleri”nde kalmış olabilir, ama “Hıncal Abi gazeteciliği” de her konunun yazılabilir olduğunu defalarca gösterdi.

*

Dipnot: Bir parantez açmam şart. Alarko’nun Alkent’i kurmasının sosyo-politik nedenlerini görmezden gelmemeliyiz. Alkent biraz da zorunluluktan ortaya çıktı. Bu sitenin, en azından kuruluş aşamasındaki demografiği, kendilerini bir arada yaşamak zorunda hisseden, ancak bu sayede güvenli olabileceğini haklı olarak düşünen insanlardan oluşuyordu. Türkiye mozaiğinin önemli bir parçasının kendilerini başka yerde güvende hissetmemeleri, eski sokaklarında tehdit altında yaşadıklarını düşünmeleri ve bu yüzden, söz gelimi, Nişantaşı’ndan Etiler’e taşınmak zorunda kalmaları, mahallede güvenlik garantisinin olmaması Türkiye’nin ayrıca utancı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp