Top
24/03/2023

Dokunulmaz olan nedir?

Önceki gün HDP’nin merkezinde olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, seçimlerde cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını açıkladı. Başka bir deyişle HDP daha önce açıkladığı “İlk turda kendi adayımızı çıkaracağız” yönündeki stratejisini terk etti.

Bu durumun son haftalara yayılan bir hikayesi var ve söylendiğinin aksine “deprem sonrası şartları yeniden değerlendirmek”le filan ilgisi yok.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusundaki kararlı ve ısrarlı tutumu, bu noktada geri adım atmayacağı yönündeki duruşu, HDP tarafındaki “aday çıkarma” hamlesini duraklatmıştı zaten.

Tarihe muhtemelen 3-6 Mart krizi olarak geçen ve Meral Akşener’in 6’lı Masa’yı önce terk edip ardından tekrar oturmasıyla yaşanan süreçten sonra bu karar daha beklenir hale gelmişti.

3-6 Mart tarihleri arasında yaşananları hatırlatmam, sadece krizin sonunda Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ilan edilmesiyle ilgili değil.

Öncelikle Akşener’in 3 Mart Cuma günü yaptığı sert konuşmaya gelen ağır tepkiler sadece CHP kamuoyundan değildi. HDP’den çok sayıda önemli isim de Akşener’in masadan ayrılmasına yönelik çok sert ve hakaretler içeren açıklamalar yaptı.

Bunları burada aktarmak istemiyorum. Dileyen geriye doğru bakabilir. Okumayanların hayretler içinde kalacağından eminim.

Buradan iki yere gelmek istiyorum.

Birincisi Akşener masaya, dolayısıyla ittifaka döndü. Ama eski gücünden ve etkinliğinden çok şey kaybetti. Dolayısıyla HDP’ye yönelik itirazlarını eski tonunda ifade edemedi. “Parti olarak görüşürler, ama masaya getiremezler” gibi siyasi gerçekliğe uymayan bir çerçeve ortaya koymak zorunda kaldı.

İkincisi, HDP tarafının kriz sırasında ortaya koyduğu ağır sözler, İYİ Parti tarafında büyük rahatsızlık uyandırdı. Ancak o dönem hem Akşener’e hem de partisine yönelik o kadar ağır bir eleştiri bombardımanı vardı ki bunların hepsine karşılık veremedi. Daha doğrusu verebilecek durumda değildi.

ŞABLONLAR YETMİYOR

Şimdi gelelim HDP’nin aday çıkarmama kararını açıkladığı güne.

Bu beyandan sadece birkaç saat sonra İYİ Parti’nin önemli isimlerinden Yavuz Ağaralioğlu bir basın toplantısıyla, HDP üzerinden ittifakı son derece sert sözlerle eleştirdi.

Bunları da ayrıntılı aktarmak istemiyorum. Esasında, kendilerine bir kumpas kurulduğunu, aday dayatıldığını ve özellikle de HDP-PKK ilişkisini merkeze alan bir konuşmaydı.

Genel Başkanı ağır bir krizin ardından masaya dönmüş bir partinin, üstelik kendi tabanında özgül ağırlığı olan isminin yaptığı açıklamalar, anında bildiğimiz şablonlarla gündeme taşındı.

Genel Başkan'ın bilgisi dahilinde mi yapılmıştı, yoksa haberdar değil miydi?

Bu sıradan ve bir siyasi partinin mekanizmalarını açıklama konusunda son derece yetersiz yaklaşımı dile getirenlerin, en azından bir bölümünün şöyle bir hedefi vardı: Ağaralioğlu’nun konuşmasını, Akşener’den ve parti hiyerarşisinden bağımsız gösterip etkisiz kılmak.

Siyaseti biraz olsun yakından takip edenler bilir ki, partiler sadece genel başkan ve resmi karar organlarından ibaret değildir. Bunların dışında kendisine ait bir alan oluşturan, ancak bu alanı partisinin ihtiyaç duyduğu alanlarda değerlendiren isimler vardır ve söyledikleri partilerinin tepki, öfke ya da düşüncesini dile getirir. Bazen de bu isimlerin bizzat partisini eleştiren çıkışları olur.

Bu son konuşmayla bir kez daha gördük ki, Türkiye’de siyasetçilerin konuşmak için “izin kağıdı” alması gerektiğini düşünenler var. Bunun demokrasiyle ne düzeyde bağdaştığının takdirini sizlere bırakıyorum.

Eğer bu konuşma gerçekten zamanlaması, içeriği ve hedefi açısından İYİ Parti’nin görüşlerini yansıtmıyorsa o zaman elbette her partinin kendi iç mekanizmalarında buna dair süreçler işleyebilir. Ancak görünen manzara öyle değil. Belli ki İYİ Parti’nin eleştirileri hala sıcak.

Peki bu durum Millet İttifakı’nda yeni bir kopuşa neden olur mu; hiç sanmıyorum.

İTTİFAKLARIN DOKUNULMAZLIĞI

Ülkemizde son dönemde icad olunan bir “Ama bu söylediklerin filanca ittifaka zarar veriyor” yaklaşımı var. Bu bir siyasi partinin kendi içinde ya da ittifak zemininde geçerli olabilir.

Ama bu konuları kamuoyuna aktarmakla sorumlu olanları zerre kadar ilgilendirmez.

Bir siyasetçinin sözleri, ister partisinin genel görüşlerine aykırı olsun, isterse bilmem hangi ittifakın dengelerine zarar veriyor olsun; benim işim bunları gözetmek ya da dikkate almak değil.

Demokrasi, siyasal kurumları, partileri dokunulmaz kılma aracı değildir. Hangi siyasi anlayışı temsil ederse etsin, ittifakları eleştirilmez kılmanın yolu hiç değildir.

Dokunulmaz olan sadece şiddetten uzak ve kimsenin haklarını çiğnemeyen düşünce özgürlüğüdür.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp