Top
27/01/2022

İmamoğlu savunmanın üç hali

B.

Pazartesi günü İstanbul'a kar yağdı ve tarihinde kar görmemiş bu ekvator şehri, cehennemi yaşadı.

Beklenen bir şey de değildi kar. Fakat inanın hiçbir zorluğu olmadı İstanbul ahalisine bu karın; aksine büyük bir eğlenceye dönüştü. Hayatlarında ilk defa kar gören İstanbullular karın tadını doyasıya çıkardı...

Büyük bir mutluluk ve güven hissi ile havucunu, zeytinini kapan otoyola çıktı. Sabaha kadar kendilerini otoyollara adeta hapsederek çılgınca kardan adam yaptılar.

Kendisini 16 milyon için paralayan bir belediye başkanları vardı. Saçma sapan polemiklerin içine çekilmek istense de, emsalsiz bir özveri ile İstanbul ahalisinin hizmetine koşan bu adamcağız, Boğaz'daki bir balık restoranından bir kaç tuzluk ödünç almak ve yolları tuzlamak istemişti de yine de yaranamamış, ahlaksız trollerin bin bir hakaretine uğramıştı.

Nusret miydi adam kardeşim kolundan kaydırıp dirseğinden döksündü tuzu? Elbette tuzluk kullanacaktı. Medeni adamdı her şeyden önce...

Balık restoranında İngiliz Büyükelçisi'nin olacağını öğrenmiş ve kendisinden karla mücadelede kullanılmak üzere İngiliz Tuzu tedarik etmek istemişti. Görüşmenin detayı buydu. İngiliz Tuzu... Epsom Salt... Bildiğiniz magnezyum sülfat... Bir bardak suya iki kaşık koyar da içerseniz ishal olursunuz. Aktara sorunuz.

İşte o gün gökler adeta İngiliz tuzu içmişçesine beyaz kötülüğü dökmüştü tepemize tepemize. Müsilaj yetmezmiş gibi ishalaj olmuştu, sade bir semtini sevmek bile bir ömre değen...

Olsundu, en büyük hizmetini yapmaya karar verdi ve İstanbul'u Zermatt'a, Arlberg'e çevirmeye; dünyanın en iyi kayak merkezlerine sizi götürmek yerine birkaç günlüğüne bu kayak merkezlerini size getirmeye karar verdi İmamoğlu... Transfer görüşmeleri için fedaisi Ongun'u Cenevre'ye gönderdi...

Gözü kör olası trollere yine yaranamadı... Yoğunluk olmuşmuş... Uludağ'da her yılbaşında yaşanıyor o yoğunluk.

Madem 16 milyon için çalışıyordu, o halde o 16 milyonun nankörlüğü bırakıp onun yanında olması gerekirdi...

Zaten de öyleydi. Troller haricindeki herkes İmamoğlu başganın kadrini kıymetini bilmekteydi. Saldıranlar, yolları tıkar gibi yapanlar hep o ileri sürüş tekniği bilmeyen trollerdi....

Bankamatikten aldığı güçle özgürleşen, özgür basının özgür fondaşlarını sahaya sürdü belediyemiz; sağa sola, sana bana saldırdılar.

Haklıydı adamlar. Biz troldük. Fakat İstanbul, ah İstanbul... 10 milyon trolden oluşan bir trolcity değil midir bu Sodom şehri? Ne yapsan yaranamadığın troller...

Her neyse, ciddi ciddi yazıp sizi çıldırtmamaya niyetliydim. Bu dalga geçilesilerin en dalga geçilesi ile dalga geçerek yazıyı bitirmek istiyordum.

Fakat ne yapayım ki elim başka yere vardı.

Son söz olarak İmamoğlu savunmanın üç halini en bariz haliyle gördüğümüz şu günlere not düşelim.

İmamoğlu'nu üç güruh çılgınlar gibi savundu, bütün bu mezbeleliğe rağmen...

Paralı troller... Hiç uzun uzun ispata izaha gerek yok. Tivitır hesapları Mustafa8594, Kerem2572... "Kudurun!", "Seçimi kaybetmenin hazımsızlığı"... Saçma bir retorik. Bu bot hesaplara bir de bottan gazeteciler eklendi. Temel motivasyon bankamatik.

Amatem'lik kıvama gelmiş Halktv izleyicileri... Analiz, hakkaniyet, anlamak, görmek vb. melekelerini yitirmiş bir güruh.

Sonuncu ve en acıklı kitle ise on yıllardır bir mesih bekleyen, liderlik krizini bir türlü aşamamış, bir kurtarıcı gelse de bize lider olsa diye bakınan, Erdoğan'dan bu sebeple nefret eden, bütün kifayetsizliklerin muhatabı bir gariban kitle... Öyle ki İmamoğlu'nu bile Mesih sandılar. Adnan Oktar'ın mehdi olduğu dünyada İmamoğlu'nu mesih sandılar. Livaneli'nin altın çocuğu... Şimdi bu mesih balonu patlamasın istiyorlar. Kendilerini paralayışları bundan.

Bırakın karı marı, Türkiye laiktir laik kalacak!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları