Top
30/04/2023

Türk savunma sanayinin bütünleşik mantığı

7 Haziran 1945 yılında Sovyetler Birliğinin dış işleri bakanı olan Vyaçeslav Molotov'un İstanbul ve Çanakkale boğazlarında Rusya adına askeri üs istemesi, Kars ve Ardahan'ın Ermenistan adına Sovyetlere devredilmesi talebi talebinde bulunması, ikinci dünya savaşı sonrası yeni oluşan küresel sistemde Türkiye için ciddi güvenlik kaygılarına neden oldu. Bundan dolayı genç Türkiye Cumhuriyeti batı ittifakı içerisinde yer almayı kendisi için bir güvenlik garantisi olarak gördü. Yine bu nedenledir ki bizim olmayan Kore savaşına katıldık. Ordumuz Kunuri ve Tonking muharebelerinde tarih yazdı. Nihayet 1952 yılında NATO'ya girince rahatladık ve NATO şemsiyesi altında güvenli bir şekilde yaşayabileceğimize inandık. Aslında yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. NATO adı altında ülkemizin siyasal, ekonomik, askeri ve sosyal sistemine sızan NATO'sal gladyolar önce sessiz ve örtük şekilde Özel Harp Dairesi tarzı yapılanmalara giriştiler sonra da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderesi astılar. Yine de uyanmadık. Başta milli birlik komitesi gibi o kadar çok anti demokratik kurumlar oluşturuldu ki biz bunlar üzerinden demokratik bir ülke olabileceğimizi zannettik aslında ayrıştıkça ayrıştık ve kalıcı şekilde istikrarsızlaşmaya başladık. FETÖ'nün temelleri de zaten bu dönemde atıldı.

ABD başkanı Johnson'un 5 Haziran 1964 tarihinde gönderdiği mektup Türkiye-ABD ve NATO ilişkilerinde ilk kırılmanın başlangıcı sayılabilir. Ancak olan olmuştu bir kere. 1961 darbesi ve oluşturulan anayasa üzerinden artık Türkiye'nin iliklerine kadar sızılmıştı. Ne doğru dürüst bir hükümet kurulabiliyor, ne de ekonomik ve sosyal istikrar sağlanabiliyordu. Bu dönemde asıl darbeyi Türk Savuma Sanayi yedi. Yüzde 99 oranında ABD ve batıya bağımlı hale gelirken, başta savunma sanayimiz olmak üzere ülkemizin milli sanayisi çökmenin eşiğine geldi. Eğer savuma da dışa bağlıysanız milli politikalarınızın yerini dış aklın politikaları alır ve onları uygulamak zorunda kalırsınız. Zaten öyle de oldu. Kıbrıs'a sınırlı bir operasyon yapabildik ama Kıbrıs sorunu hiç çözülemedi. Bölücü başı Öcalan Kenya'da bize teslim edildi ama terör sorunu çözülemedi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hep avutulduk ve kırıntılarla avunduk. Başka ne yapabilirdik ki...

Aaaa sonra bir de baktık ki aslında bir şeyler yapılabiliyormuşuz. Stinger'lerin yerine Sungur, daha sonra Hisar ve nihayetinde PATRİOT'ların yerine SİPER füzeleri yapabildik. İsrail Heronları'nın yerine Bayraktar İHA, TB-3 SİHA, sonra da AKINCI ve TUSAŞ-AKSUNGUR TİHA'ları yapmaya başladık. Yetmedi Kızılelma İnsansız savaş uçağı, nihayetinde TF-X Milli Muharip Uçağımızı geliştirmekteyiz. Karada ve denizde de aynı hızda seyrimize devam ediyoruz. İşte TCG Anadolu, işte İMECE Uydusu, işte TOGG, işte Nükleer Santral, işte Karadeniz Doğal gazı ve İşte Altay Tankı... Özet olarak Türk savuma sanayinin geliştirilmesindeki bütünleşik mantık iki esasa dayanmaktadır. Birincisi tehdide dayalı ihtiyaç öncelikleri ikincisi ise milli entegrasyon. Böylece oluşan sinerjik güç doksanlı yılarda üç kuruşa muhtaçken şimdilerde dört milyar dört yüz milyon doları aşan ihracat hacmine bizleri götürdü. Bu daha başlangıç 2025 yılına kadar savuma sanayi ihracatımızın 20 milyar doları aşaması bekleniyor. Ama daha da önemlisi özgürleştik.

Bütün bunları ne kadar kolay anlatıyoruz değil mi? Ancak bunları başarabilmek için ne büyük bedeller ödediğimizi asla unutmamamız lazım. Hürkuş'ları, Demirağları, Killigilleri hiç ama hiç unutmamamız lazım. Hiç kolay olmadı. Ama başardık. Evet biz başardık. Emperyalizme ve onların içimize sızmış yerli uşaklarına rağmen biz başardık. Peki nasıl başardık? Geçmişte yaşadıklarımıza dayalı olarak toplumsal hafızamızın beka refleksini göstermesiyle başarabildik. Beka refleksimiz neyi ortaya çıkardı sorusu cevaplandırılması gereken en önemli soru. Cevabı ise çok basit Milli ve Muktedir Siyasi İrade. Ve bu iradeyi sayın Cumhurbaşkanı temsil etmektedir.

Seçim sürecinde olduğumuz şu günlerde ortaçağ klasik emperyal zihniyetiyle, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi hümanist kavramları maske olarak kullanıp PeKeKecileri şirin ve FETÖ'cüleri pek tatlı şekerler gibi, ABD ve Batı emperyalizmini de tek kurtuluş yolu gibi göstermeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Bir tek şey söyleyeceğim tüm bu emperyal artıklara. Milli Beka Refleksimiz cap canlı durmaktadır. Yemezler...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp