Top
14/03/2023

Nagehan ‘Pırıl Pırıl' Yapar

Gazeteci her şeyi bilen, her konuda yorum yapma salahiyeti olan bilirkişi, kanaat önderi vs. değildir.

Lakin, maşallah, bizde modadan, gastronomiye, siyasetten ekonomiye, dış politikadan teknolojiye, hukuktan deprem bilimine kadar apayrı mevzularda gazetecilerin (çok azı hariç) bilmediği, yorum yapmadığı konu yok.

Nagehan Alçı mesela, kadrolu ekran yüzü...

Kendince hakim, savcı olmuş karar beyan ediyor:

'Ben' diyor...

'Osman Kavala gibi pırıl pırıl insanlara zulmeden, festivalleri ve konserleri yasaklayan, rakiplerine siyasi yasak getiren ve sözü aldı mı militarist ve yayılmacı söylemlerde bulunan bir siyasi tarafta bulunmam.'

İnsanlara zulmeden, yasakçı, militarist, yayılmacı bir siyaset izleyen tarafta bulunmayı kim ister ki...

Acaba, Yunan, Ermeni, İsrailli siyasetçilerden, içimizdeki darbe şakşakçılarından, Suriye'de kantonlar ilan eden, Türkiye'de hendek siyaseti izleyen bölücülerden mi bahsediyor, yahut, konser, festival adı altında terör örgütü sempatizanlarına propaganda imkanı sağlayan İsveç hükümetinden mi?

Yok öyle değil; cümlenin devamına 'Ak Parti' yazarak Nagehan Alçı, silahını doğrulttuğu adresi işaretliyor!

Devletin hakiminin suçlu bulup tutukladığı Osman Kavala'yı gazeteci Alçı, kendinden emin, 'pırıl pırıl insan' ilan ediyor.

İnsanları sokağa döküp katliamlara neden olmuş bir siyasetçiye (Selahattin Demirtaş'a) hesap sorulmasını ise 'rakibe getirilen siyasi yasak' olarak nitelendiriyor.

Neye göre, kime göre?

Hakim-savcı-gazeteci Alçı'ya göre...

Hukukçudan daha hukukçu... Hakimden daha hakim... Onlar okullarda, fakültelerde boşuna dirsek çürütmüşler.

Baksanıza 'Kızıl Soros' lakaplı, karanlık adamlarla karanlık ilişkiler ağı olan bir tutukluyu ekran yüzü gazetecimiz, bulaşık deterjanı gibi iki dakikada 'pırıl pırıl' yapıvermiş!

Yargı, gazeteci Alçı'nın kanaati yanında halt etmiş!

BEN Mİ TRİBÜNE OYNAMIŞIM?

Ne olduğunu tam olarak anlamadığım bir video göndermiş eski bir meslektaşım...

Sakallı, şalvarlı bir adam (meslektaşımıza göre mütedeyyin şahıs) çocukları dövüyor.

Yer neresi, adam kim, bir ruh hastası mı, Kur'an kursu öğretmeni mi bilmiyorum.

Anladım ki arkadaşın derdi, bu dayakçı ruh hastası üzerinden, 'bidon kafalı takunyalıları' haşlamak.

'Gülşen'e çakarak tribüne oynuyordun ya, bir kere de bu vicdansızları yazsanıza birader. Neyse ki sonu geliyor bu işlerin.'

'Gülşen' dediği, hani şu yarı çıplak şovları ile ilgi toplayan şarkıcı...

Yanında çalışan birine 'İmam Hatip Liseli olduğu için sapıklığı oradan geliyor' diyerek, bir camiaya toptan hakaret ve iftira eden şarkıcı Gülşen'i eleştirdiğim için; ayrıştırmanın, kutuplaştırmanın toplumsal barışa zarar verdiğini yazdığım için 'tribüne oynamakla' suçlanan bendenizin, çocuklara kafa göz daldığı halde 'mütedeyyin' kılık kıyafetinden dolayı bir dayakçıyı 'görmezden geleceği' zannediliyor.

Mahalle fark etmeksizin söylüyorum, malesef, işlerin böyle yürüdüğü düşünülür; bir tarafa kulak kesilenler, diğer tarafa sağır kalır, münferit sesler itinayla boğulmak istenir, yafta yapıştırılır.

Kendini birden 'çocuk döven' adamın yanında bulursun!

Devam ediyor arkadaş:

'Sopayla Kuran ezberleyip din diyanet öğretirler, sonra bu zavallılar ömürleri boyunca insanlardan nefret ederler. Bu kursların yüzde doksan dokuzu başından beri böyledir.'

İnsan insandır; melekle şeytanı içine sığdırandır.

Hakiki, kâmil bir Müslüman dayak atarak, şiddet kullanarak Kur'an öğretmez.

Kamil insan (dinle alaka şart değil) karıncayı incitmez.

Cüppe dediğin her giyeni kâmil, sakal dediğin her uzatanı gerçek mümin yapmaz!

Toplum içinde yaşayıp giden şiddet eğilimli bir barbar, içindeki canavar çıkana dek bir Kur'an kursuna kapağı atmış da olabilir.

Böyle insan müsveddeleri hak ettiği cezaya elbette bulmalıdır.

Dil yarası veya kılıç yarası fark etmez.

Yöntemleri farklı olsa bile Gülşen de dayakçı da aynı yolun yolcusudur: Toplumsal huzuru dinamitleyen ikiz kuleler.

İnsanı üzen bir nokta da şu: Adresi 'Gülşen' olan bir kötülüğü eleştirdiğiniz için 30 yılık arkadaşınızın sizi 'tribüne oynamakla' itham etmesi, öte yandaysa, kafasındaki takke dolayısıyla bir dayakçıyı görmezden geleceğinizi düşünmesi.

Meğer arkadaşla hiç tanışmamışız!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları