Top
21/10/2018

O hazineyi Lozan’da geri istediler, İsmet Paşa vermedi

Sevgili okurlarım elimde muhteşem, dört dörtlük bir kitap var.
“Kutsal Emanetlerin Son Seferleri.” (Ofset Yapımevi Yayınları. Telefonu 0212 295 86 01. Faks 0212 295 64 55.)
Pırıl pırıl, kuşe kağıda basılmış bir kitap. Yeni çıktı.
İki yazarı var:
Şinasi Acar ve Şeyhmus Dirim.
Elimde yetki olsa bu kitabın telif haklarını satın alır, bilmeyenler öğrensin diye on binlerce bastırıp dağıtırdım.

★★★

Burada Fahrettin (Türkkan) Paşa'nın geçmiş yıllarda sergilemiş olduğu unutulmaz yurtseverliği burada birkaç kez yazdığımı anımsayacaksınız.
Birinci Dünya Savaşı sürerken Fahrettin Paşa Medine kumandanı. Osmanlı savaşı kaybediyor, Mondros teslim anlaşması imzalanıyor. Ancak Paşa Medine'de teslim olmayı reddedip direnmeyi sürdürüyor.
Medine bugünkü çöl bedevisi Suudi Araplarla birlikte, İngilizlerin de kuşatması altında. Düştü düşecek…
Osmanlı'nın teslim olmasına karşın Fahrettin Paşa direniyor. “Ben peygamberimizin kutsal mezarını bunlara teslim etmem” diyor.

★★★

Ancak Fahrettin Paşa, olacakları bir süre önceden görüyor. Medine'nin elden çıkacağı artık kesin…Ve çok önemli bir karar veriyor.
Peygamberimizin mezarında bulunan ve pek çoğu Osmanlı tarafından gönderilmiş olan paha biçilmez hazineyi devlete kazandırmak için, söz konusu hazineyi İstanbul'a göndermek…
Yüzlerce parçadan oluşan bu dev hazine mühürlü sandıklara yerleştiriliyor, son trenlerden birine muhafız kıtası eşliğinde konulup önce Şam'a, oradan da İstanbul'a kazasız belasız gönderiliyor.  
O hazinenin muhteşem, dünyada eşi menendi bulunmayan bazı parçaları bugün bile Topkapı Sarayı'nda sergileniyor.

★★★

Şimdi gelelim esas hikayemize…Bu hazinenin İstanbul'a gönderilmiş olmasını Suudiler ve İngiltere bir türlü affetmiyor, içlerine sindiremiyor.
Lozan'da 1923 yılında barış görüşmeleri yapılırken bu konu Türk heyetinin başkanı  İsmet Paşa'nın karşısına getiriliyor.
İngiliz heyetinin başkanı olan Lord Curzon, peygamberimizin mezarından getirilen bu hazinenin Suudilere iade edilmesi gerektiğini söylüyor ve ısrar ediyor.
Sözlerini yukarıda sözünü ettiğim kitaptan (özetleyerek) aktarıyorum.

★★★

– Hicaz Krallığı (Suudiler) bu eşyaların geri alınması için İngiltere'den yardım istemiştir.
– İngiltere kendi Müslüman uyruklu vatandaşları için de bu konuda duyarlıdır. Bu eşyalar halen İstanbul'da bulunmaktadır ve derhal iadesi gerekir.
– Üstelik, hazinede yer alan bazı eşyalar İngiliz vatandaşı olan Hint Müslümanları tarafından armağan edilmiştir. Yeni Türk Devleti'nin bunlara sahip olma hakkı yoktur.

★★★

Türk heyeti bu istekleri kabul etmez.
Lord Curzon, İsmet Paşa'ya bir çağrıda daha bulunur:
“Bu bir gelenektir. Türk Ordusu Medine'de peygamberin mezarında bulunan hatıraları askeri amaçla alıp götürmüştür. Onların bazıları Hint Müslümanları tarafından hediye edilmiştir. Onlar bu emanetleri Medine'de görmek ister. Teessüf ederim ki Türk heyeti olarak bu emanetleri geri vermek istemiyorsunuz. Eğer Mekke ve Medine şimdi müttefiklerden Hristiyan bir devletin idaresi altında olsaydı bunu anlardım. Fakat şimdi orada bağımsız bir Müslüman devlet (günümüzün Suudileri) var. Ümit ederim ki İsmet Paşa bu eşyanın Medine'ye iadesini temin eder. Bu hatıralara saygı göstermek gerekir.”

★★★

İsmet Paşa bu sözlere ince manevralarla karşılık verir:
“Kutsal emanetlerin korunması Hilafet makamına ait bir konudur. (Halife o sırada İstanbul'da idi. Halifelik henüz kaldırılmamıştı.) Peygamber efendimizin kabri meselesine gelince, bu tamamen Müslümanlara ait bir konudur. Burada görüşmesi yapılamaz. Bu kutsal konu hakkında bir tek iddia bile öne sürme hakkını kendimde göremiyorum. İslam alemi bu gibi konularda hassastır. Hilafet makamına ait konuların yabancı çevrelerde tartışılmasını hiçbir surette hoş göremez. Ümit ederim ki Lord Curzon bu sözlerimi haklı bulacaktır.”

★★★

Tartışmalar uzar gider… Lord Curzon yeniden söz alır:
“Ravza-i Mutahhara (peygamberimizin mezarı) ile Hilafet makamı arasında hiçbir ilişki yoktur. Ben inanıyorum ki, İsmet Paşa bu konuyu Ankara'ya döndükten sonra çözecektir!”
İngilizler görür ki, İsmet Paşa'nın direnci kırılmayacak, hazine sonsuza kadar Türkiye'nin malı olacak ve yurdunda kalacaktır.
Evet, onun Lozan'da kotardığı o zafer sonrasında, hazine artık bizim malımız…
Merak edenler bir bölümünü Topkapı Sarayı müzesinde görebilir.

★★★

Sevgili okurlarım, gün geldi, bazı aymazlar bu ülkede Atatürk ve İsmet İnönü'den “İki ayyaş” diye söz edebildi!
Onlar için “Camilerimizi yakıp yıktılar, ahır yaptılar” gibi gülünç ve utanç verici yalanları öne sürdüler.
Oysa o beğenmedikleri İsmet İnönü:
– Filistin gibi çeşitli cephelerde komutanlık etmiş…
– Kurtuluş Savaşı'nda Garp Cephesi Komutanı…
– Lozan'da Türk heyetinin başı…
– İngiltere'nin baskısına rağmen büyük hazinemizi korumuş…Yoksa o hazine bugün Suudi hırsızların, Suudi katillerin elinde olacaktı.
– Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı, ülkeyi İkinci Dünya Savaşı'nın dışında tutmayı başarmış bir devlet adamı.

★★★

Doğrusunu isterseniz işin Lozan bölümünü yukarıda sözünü ettiğim nefis kitaptan öğrendim.
Vatana bunca hizmetleri geçen, o muhteşem hazineyi ülkemize kazandıran iki kahramanın, Fahrettin Paşa ile İsmet Paşa'nın anıları önünde saygıyla eğiliyor ve onlara Allah'tan rahmet diliyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp