Top
25/02/2017

Serdar Turgut - Alacakaranlık kuşağı: Türkiye’nin X faktörü - HABERTÜRK

 

Önceki gün mutluluktan mı desem yoksa şok etkisinden mi bilemiyorum beni hüngür hüngür kontrolsüz bir biçimde ağlatan bir haber duydum.

Habere göre Türkiye’de mutlu olanların sayısı artıyormuş.

7/24 sürekli kesintisiz endişe taşıyan ve gece uyuşmak için aldığı desteklerin etkisinden kurtulmak için Recep İvedik’in son filminde hazırladığı uyarıcı karışımından daha sertine ihtiyaç duymaya başlayan, son dakika haberleri yüzünden beynim neredeyse katatonik hale dönüşmüş olduğundan, memlekette mutluluğun arttığını duyunca sinirlerim birdenbire boşaldı.

Bu da benim Türkiye hakkındaki bir tezimi doğruluyor.

TÜRKİYE’DEYSENİZ ENDİŞE ETMEYİN

Türkiye’nin ister siyasi denklemlerini isterse de ekonomik denklemlerini anlamaya çalışmak için kullanacağınız denklemlerde mutlaka bir X faktörü de yer almalı.

Bu X faktörü bilinemeyeni anlatır.

Alın Amerika veya Almanya ekonomisini, oradaki denklemlerde X faktörü pek bulunmamaktadır.

İşte bu yüzden son aylarda Türkiye’nin siyasi, terörle ilgili ya da ekonomik açıdan yaşadıklarını Amerika veya Almanya yaşamış olsaydı o ülkeler çoktan çökmüşlerdi.

Bizdeki X faktörü aslında bilinemeyen değildir, o X faktörü bizim insanımızdır.

İnsanımızın bilinemezliği, tanımlanamazlığı, bazen (nazik olsun diye bazen diyorum ama aslında daima) rasyonelin sınırlarını zorlayan davranış tarzı, imkânsızı imkânlı kılan içgüdüleri X faktörünü oluşturuyor.

Türkiye’nin X faktörünü oluşturan bu insanlar büyük kriz çıkması gereken ülkeyi hem omuzlayıp taşıyorlar hem de bu arada mutlu bile olabiliyorlar.

Benim gibi küçük burjuvalar endişe içinde oturup bu X faktörünün davranışlarını, mutlu hayatlarını hayretle izlerken belki de hayatı ıskalamaktayız, bilemiyorum.

İşte bu yüzden sosyalleşemiyorum, bu yüzden Türk televizyonlarında yayınlanmakta olan tek bir diziyi bile bugüne kadar anlamadım.

Gençlerin konuşmaları bana tanıdığım lisanlar arasında hiçbir anlam ifade etmiyor.

Anlayacağınız ben bu mutlu insanlara gittikçe artan biçimde yabancılaşmış durumdayım.

YAHU BU DA HABER Mİ?

Türkiye’de mutlu insanların sayısının arttığını anlatan haberde bir detay da vardı.

Kadınlar erkeklerden çok daha mutlularmış.

Her evli erkek, bırakın evli olmayı flört etmekte olanlar bile, onu da bırakın o yaşına kadar kadının yanına bir metre bile yaklaşamamış olanlar ve hatta kadını sadece düşünenler bile bilir bu acı gerçeği. Bunu niye haber olarak vermişler anlamadım.

Bir dünya düşünün erkeğin mutsuzluğunun neredeyse tümü en ince detayına kadar kadınlar tarafından yaratılıyor olsun. Böyle bir dünyada bir erkeğin kadından daha mutlu olabilmesi net bir biçimde imkânsızdır. Sadece ve sadece kadınlar mutlu olduklarında da mutsuzluğun zirvesinde de acı çekerken de, neşeden uçarken de erkeğe bir şekilde acı çektirirler. Bunu sanki mahsus, sadistlik olsun diye yapıyormuş gibi onu mutsuz yaparlar.

Eğer bunun çok karanlık bir bakış açısı olduğunu düşünüyorsanız, peki, isterseniz bana inanmayın.

Sevdiğiniz kadının ilk hamlesini bekleyin, sonra göreceksiniz haklı olduğumu.

İsterseniz kadınlar hakkında sizi rahatlatmak için şunu da söyleyebilirim. Yukarıda anlattıklarım benim şahsi hayat tecrübemden ibarettir. Belki de bu dünyada sevdiği kadından bu kadar çekmekte olan bir tek ben varımdır. Eğer bu şekilde kendinizi kandırmayı sürdürmek istiyorsanız buyurun devam edin...

HÜRRİYET'İN DOKTOR FRANKESTEİN'I

Sağlıklı yaşamamız için “Onu yemeyin, bunu yapmayın!” diyen doktorlara zaten gıcık olurum.

Eğer gıcık olduklarımın bir listesini yapmam gerekirse bunun birinci sırasında herhalde Osman Müftüoğlu yer alır.

Adamın “Bunları yapmayın listesi” o kadar uzun ki sonuçta “Tam sağlıklı olmak için ölü olmak gerekir” diye bir sonuç çıkıyor.

Zira onun “Sakın ha yapmayın” listesinde yer alanlara uygun yaşamak yerine ölmek çok daha eğlenceli ve zevkli olabilir.

Tabii Osman Müftüoğlu’nda bu deformasyonun olması onu doktor Frankenstein diye çağırmak için yeterli neden olmamalı.

Bunun için farklı nedenlerim var. Romandaki doktor nasıl Frankenstein canavarını yarattıysa bu doktor da Sedat Ergin ve Ertuğrul Özkök’ü yaratmış durumda.

                                                  Osman Müftüoğlu

Bu ikisiyle karşılaştırıldığında Frankenstein bile sevimli ve cana yakın geliyor insana. Üstelik bu doktor ayıbını katlayarak zamanında bunlardan bir tanesinin hayatını da kurtarmakla hem insanlık âlemine hem de gazetecilik mesleğine ağır bir darbe de vurmuş.

Bence Ertuğrul Özkök artık son yıllarda Walking Dead dizisinde diğer karakterlerle uyum sorunu yaşamadan oynayabilir. Çünkü o doktorun “Şunu yapmayın bunu yapmayın” listesine uyumlu yaşıyor. Zayıflığı nedeniyle onu veremli bir zombi olarak oynatabilirler dizide.

Osman Müftüoğlu, Hürriyet Gazetesi’nin bana yönelik, benim hiçbir provokasyonum olmadan başlattığı, cepheden saldırı bağlamında “Ertuğrul Özkök’ün takipçileri listesinde yaşı henüz 60’larda olsa da kendisini 70’lere hazırlayan ünlüler (mesela Serdar Turgut) var” demiş.

Ben neden yaşam tarzı nedeniyle yaşayan ölü olmayı tercih eden bir adamı kendime rol model olarak seçeyim ki?

Bu ilk saldırıdan sonra ertesi gün, saldırının asıl planlayıcısı olan Özkök’ten de bir tane geldi.

Ben fazla yağlarım nedeniyle ancak beli lastikli pantolonlara sığıyormuşum.

Sadece bu bile onun bana yemek ısmarlamayı ne kadar uzun süredir kaytardığını gösteriyor. Çünkü o anlattığı beş-altı yıl önceydi adam beş yıldır bir yemeğe çıkaramadı beni.

Osman Müftüoğlu ayrıca “Erkeklerin yaşlandıkça renklenmeleri, daha doğrusu azıcık feminenleşmeleri normaldir” diye yazmış.

Bu doktor Frankenstein ya “azıcık” kavramının anlamını bilmiyor ya da hastası olarak gözünün önünde yaşananları görmüyor. Ertuğrul Özkök biraz daha feminenleşecek olursa ameliyata gerek duymadan doğal yolla farklı bir cinse yatay geçiş yapan ilk insan olacak.

Bu arada şunu söylemeliyim, onun bahsettiği lastikli pantolonlar var ya... Şu anda onlara benimle birlikte Ertuğrul Özkök’ün de sığacağı bir durumdayım, ama bunu yapmak için ben onun feminenleşme sürecinin tamamlanmasını bekleyeceğim. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bu da çok yakında olacak.

İlk pantolon paylaşması randevumuzda mor rengi giymesini özellikle rica ediyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp